Peygamberimize Verilen Mucize Nedir?

Öncelikle ifade etmek gerekir ki Kur’an’da ‘mucize’ kelimesi geçmez. Mucize olarak bilinen hadise ve beklentiler için ‘ayet’ kelimesi kullanılır. Kaynaklara baktığımızda peygamberimize birçok mucizenin isnat edildiğini görmek mümkündür. Hatta öyle anlatımlar vardır ki Allah tarafından daha önceki peygamberlere verilen mucizeler bu anlatımların yanında yaya kalır. Kur’an ayetleri açık bir şekilde peygamberimize, daha önceki kimi peygamberlere verilen türden mucizelerin verilmediğini ifade etmektedir:
“Bizi, mucizeler göstermekten alıkoyan, daha öncekilerin onları yalanlamış olmasından başka bir şey değildir…”
(İsra Suresi 59).
Yine Kur’an’da peygamberimize, gücü yetiyorsa şayet kendisinden yüz çevirenleri ikna etmek için bir mucize getirmesi söylenmektedir:
“Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldiyse haydi gücün yetiyorsa yerin içine (inebileceğin) bir delik ya da göğe (çıkabileceğin) bir merdiven ara ki onlara bir mucize getiresin! Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzerinde toplardı. O halde cahillerden olma!”
(En’am Suresi 35).
Peygamberimiz, peygamberlerin sonuncusu, Kur’an da Allah’tan gelen son vahiy olduğu için, peygamberimize verilen mucize, kıyamete kadar hüküm sürecek türden bir mucize olmuştur. Peygamberimize verilen ve kıyamete kadar geçerli olacak mucize, bizzat Kur’an’ın kendisidir.
Ayetler, peygamberimizden mucize beklentisi içinde olanların ifadelerine dikkat çekerken aynı zamanda kendilerine indirilmiş olan kitabın yeterli bir mucize olduğuna vurgu yapar:
“Yemin olsun, biz bu Kur’an’da, insanlar için her örnekten nicelerini sıraladık. Ama insanların çoğu inkârdan başka bir şeyde diretmediler. Dediler ki: ‘Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız. Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah’ı ve melekleri karşımıza (şahit olarak) getirmelisin. Yahut altından bir evin olmalı yahut göğe yükselmelisin. Ancak senin göğe çıkacağın, okuyacağımız bir kitabı bize indireceğin zamana kadar, asla inanmayız! De ki: ‘Rabbimin şanı yücedir. Ben, insan bir resulden başka neyim ki?’. İşte, kendilerine doğru yol bilgisi geldiği zaman insanları ona inanmaktan alıkoyan şey, sadece şöyle akıl yürütmeleriydi: ‘Ne yani, şimdi Allah fani bir insanı mı elçi olarak gönderdi?’ Onlara de ki: Eğer yeryüzünde salına salına dolaşanlar melekler olsaydı, elbet Biz de onlara elçi olarak gökten bir melek indirirdik.”
(İsra Suresi 89-95).
“Dediler ki: ‘Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!’ De ki: ‘Mucizeler Allah katındadır. Bana gelince, ben açıkça uyaran biriyim. Hepsi bu.’ Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır. De ki: Sizinle benim aramda tanık olarak Allah yeter. Göklerde ne var, yerde ne var biliyor O. Bâtıla iman edip Allah’ı inkâr edenlere gelince, işte onlar hüsrana uğramışların ta kendileridir.”
(Ankebut Suresi 50-52).
Ayetler, peygamberimize indirilen kitaba inanmak istemeyen ya da peygamberimizin kendisine gelen ayetler dışında birtakım mucizeler göstermesini bekleyenlerin o türden mucizeler görseler de inanmayacaklarına dikkat çeker:
“Onlar ona (indirilen kitaba) inanmazlar, oysaki evvelkilerin sünneti geçmiştir. Onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak, oradan yukarı yükselseler de kesinlikle şöyle diyeceklerdi: Bizim gözlerimiz döndürüldü, bakışlarımız sarhoş edildi. Belki de biz büyüye çarptırılmış bir toplumuz.”
(Hicr Suresi 13-15).
Yine inkârcıların gerçekteki tutumu net bir şekilde ifade edilmektedir:
“Onlar: ‘Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz’ dediler.”
(A’raf Suresi 132).
Bu yüzden peygamberimize önceki peygamberlerinkine benzer türden mucizeler verilmemiş olmasına rağmen türlü mucize iddialarında bulunmak, peygamberimize verilmiş olan asıl büyük mucizenin farkında olmamak ve önemini anlamamak demektir.
Kaynak: Allaha Öğretilen Din