Peygamberimiz Gemiye Binmeyi Yasaklamış Olabilir Mi?
Bir hadis rivayetinde peygamberimizin hac, umre ya da cihat amaçları dışında gemiye binmeyin dediği iddia edilmiştir:
“Resulullah buyurdular ki: Hac veya umre veya Allah yolunda cihat maksatları dışında gemiye binme. Zira denizin altında ateş, ateşin altında da deniz vardır.”[1]
Buna rağmen başka bir rivayette gemiye binme o denli abartılmıştır ki gemi tutması sebebiyle kusana bile şehit sevabı olduğu iddia edilmiştir:
“Resulullah buyurdular ki: Deniz tutması sebebiyle (gemide) kusan kimseye şehit sevabı verilir. Boğularak ölene de iki şehit sevabı vardır.”[2]
Bu türden rivayetler hem kendi aralarında çelişmektedirler hem de peygamberimizin böyle şeyler söylemeyeceği açıktır. Gemi, geçmişten günümüze hem insan hem de yük taşımacılığında kullanılan ve kolaylık sağlayan bir ulaşım aracıdır. Hac, umre ve cihat dışında pek çok alanda kullanımı söz konusudur. Özellikle İstanbul gibi deniz ulaşımının yaygın olduğu yerlerde yaşayan ve hadisleri dinin kaynağı olarak kabul edenlerin bu rivayet sebebiyle gemiye binmemeleri ve ulaşımlarını deniz yolu dışında gerçekleştirmeleri gerekir. Peygamberimize iftira edilmek suretiyle ortaya atılan bu türden saçma iddialar, ancak hadis rivayetlerinde olur.
Kur’an’da gemilerin insanların hizmetine sunulan nimetlerden olduğu görülmektedir:
“Şu bir gerçek ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanların yararı için denizde yüzüp giden gemilerde… aklını işleten bir topluluk için sayısız izler-işaretler-ibretler vardır.”
(Bakara Suresi 164).
“Allah odur ki, gökleri ve yeri yarattı. Gökten bir su indirdi de onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkardı. Emriyle denizde akıp gitmeleri için gemileri hizmetinize verdi. Irmakları da emrinize verdi.”
(İbrahim Suresi 32).
“Rabbiniz odur ki, lütfundan nasip arayasınız diye sizin için denizde gemiler yürütüyor. O, size karşı gerçekten çok merhametlidir.”
(İsra Suresi 66).
Görüldüğü gibi uydurulan din, Allah’ın apaçık ayetlerinin, helal ve haramların, hesaba çekilmenin, cennet ve cehenneme girmenin oyuncağa çevrildiği bir dindir. İnsanların büyük çoğunluğu Kur’an okumadığı gibi hadislerden de haberdar değildir. Bu sebeple birçok insan, hiç bilmedikleri Kur’an’ı yetersiz görmekte ve hiç bilmedikleri hadislere iman etmektedir. Koşulsuz şartsız, Kur’an’a arz etmeden yani Kur’an’ın onayından geçirmeden hadislere iman edenler öncelikle hadis kitaplarının içinde nasıl iddialar olduğunu bilmelidirler. Kur’an’daki bunca apaçık ayete rağmen hadisleri savunanların:
Dinden çıkanın öldürülmesi gerektiğini, namaz kılmamakta ve oruç tutmamakta ısrar edenin öldürülmesi gerektiğini, içki içmekte ısrar edenin dövülmesi, devam ederse beşinci seferden sonra öldürülmesi gerektiğini söylemeleri, ailelerindeki kadınları ve kızları sünnet ettirmeleri, deve idrarı içip şifa bulduklarını kanıtlamaları, bulaşıcı hastalığın olmadığını iddia etmeleri, peygamberimizin tükürüğü ile yemekleri herkese fazlasıyla yetecek şekilde arttırdığını, peygamberimizin bir Yahudi tarafından büyülenip günlerce ne yaptığını bilmez bir halde ortalıkta dolaştığını, yapmadığı bir şeyi yaptığı, yaptığı bir şeyi de yapmadığı vehmine kapıldığını ve şu an elimizde bulunan Kur’an’da bazı ayetlerin eksik olduğu gibi Kur’an’a uygun olmayan birçok şeyi kabul etmeleri gerekir.
[1] Ebu Davud, Cihad 9, (2489).
[2] Ebu Davud, Cihad 10, (2493).