Kur’an’ın İçinde Nesh (Hükmü İptal) Edilmiş Ayetler Olduğu İddiası

Kur’an’ın İçinde Nesh (Hükmü İptal) Edilmiş Ayetler Olduğu İddiası

Bir rivayette şu an elimizdeki Kur’an nüshasında mevcut bulunan Nisa Suresi 15 ve 16. ayetlerin, Nur suresinin 2. ayeti ile nesh edildiği, yani değiştirilerek hükmünün iptal edildiği iddia edilmiştir. Dolayısıyla rivayetin iddiasına göre Kur’an’da ayet olarak bulunan ancak hükmü ortadan kalkmış ayetler yer almaktadır:

 

“Allahu Teâla Kur’an-ı Kerim’inde: “Kadınlarınızdan fuhşu irtikâp edenlere karşı içinizden dört şahid getirin. Eğer şehadet ederlerse -onları ölüm alıp götürünceye yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar- kendilerini evlerde alıkoyun (insanlarla ihtilaftan menedin)” buyurdu. (Nisa 15). Cenab-ı Hakk, bu ayette (zina meselesinde) önce kadını zikrettikten sonra, erkeği kadınla birlikte ele alarak şöyle demiştir: “Sizlerden fuhşu irtikâp edenlerin her ikisini de (kınayarak) eziyete koşun. Eğer tövbe edip (nefislerini) ıslah ederlerse artık onlara (eziyetten) vazgeçin. Çünkü Allah tövbeleri çok kabul eden, en çok esirgeyendir” (Nisa 16). Cenab-ı Hakk bu ayeti, celde ayetiyle neshederek şöyle buyurdu: ‘Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız bunlara, Allah’ın dinini tatbik hususunda, acıyacağınız tutmasın. Mü’minlerden bir zümre de bunların azabına (bu cezalarına) şahit olsun” (Nur 2). Sonra Nur süresinde recm ayeti nazil oldu. Önceki (celdeyi emreden) vahiy, bekâr (zani) içindi. Sonra recm ayeti tilavetten kaldırıldı, ancak hükmü baki kaldı.” (Bu rivayetin “…yüzer değnek vurun” ibaresine kadar olan kısmı Ebu Davud’a aittir, sonrasını Rezin ilave etmiştir.)[1]

 

Görüldüğü gibi iddiaya göre nesh edilmesine rağmen şu an Kur’an’da bulunan ayetler vardır. Oysa söz konusu bu ayetler zina ile ilgili değil kadın ve erkeklerden eşcinsellik yapanlar ile ilgilidir.

 

Bir başka rivayette ise Bakara suresinin 180. ayetinin Nisa suresinin 11. ayeti ile nesh edildiği iddia edilmiştir:

 

“Ölen, mal bırakmışsa ebeveyn ve akrabalarına vasiyette bulunsun… (Bakara 180) ayeti hakkında demiştir ki: Miras ayeti neshedinceye kadar vasiyet bu şekilde vacip idi.”[2]

 

Hükmünün ortadan kaldırıldığı iddia edilen ayet şu şekildedir:

 

“Herhangi birinize ölüm yaklaştığında eğer geriye bir değer bırakıyorsa münasip bir biçimde anne-babaya ve yakın akrabaya vasiyet etmek size farz kılındı…”

(Bakara Suresi 180).

 

Bu ayetin hükmünü kaldırdığı iddia edilen ayet ise şu şekilde başlamaktadır:

 

“Allah size, çocuklarınız konusunda (şunu) tavsiye eder…”

(Nisa Suresi 11).

 

Görüldüğü gibi ilk ayette vasiyet etmenin gerekliliği vurgulanmaktadır. Diğerinde ise vasiyetini ne şekilde taksim edileceğine karar veremeyenler için tavsiye niteliğinde kendi içinde adaletli bir dağıtım şekli ifade edilmektedir. Dolayısıyla Nisa suresinin 11. ayeti, Bakara suresinin 180. ayetindeki vasiyette bulunacak kişinin vasiyet etme hakkı ve özgürlüğünü ortadan kaldırmamaktadır. Esas olan vasiyettir. Nasıl vasiyet edileceğine karar verilemiyorsa Nisa suresinin 11. ayeti uygulanır.

Yine bir diğer rivayette Enfal suresinin 75. ayetinin:

 

“Onlar ki sonradan inandılar, hicret ettiler, sizinle beraber savaştılar, işte onlar da sizdendir. Rahim sâhipleri (kan akrabâsı), Allah’ın Kitabı’na göre birbirlerine daha yakın dostturlar. Allah her şeyi bilir.”

(Enfal Suresi 75),

 

Nisa suresi 33. ayetteki “Yeminlerinizin bağladığı (sözleştiğiniz) kimselere de hisselerini verin.” ifadesinin hükmünü ortadan kaldırdığı iddia edilmiştir. Oysa ayet açık bir şekilde:

 

“Ana babanın ve akrabanın bıraktıklarından her birine varisler kıldık. Yeminlerinizin bağladığı kimselere de hisselerini verin. Allah her şeyi görmektedir.”

(Nisa Suresi 33)

 

denilmek suretiyle sözleşme yapılan kişilere de paylarının verilmesi ifade edilmektedir. Söz konusu rivayetler şu şekildedir:

 

“Ana-babanın ve yakınların bıraktıklarından her birini mevaliye kıldık… (Nisa, 33) ayetindeki ‘mevaliye’ tabirini varisler olarak tefsir etmiştir. Keza ayetin devamında geçen ‘yeminlerinizin bağladığı kimselere haklarını verin’ ibaresindeki ‘yeminlerinizin bağladığı kimseler’ tabiriyle ilgili olarak da şu açıklamayı yapmıştır: Mekkeli muhacirler Medine’ye geldikleri vakit, muhacir bir kimse Medineli bir ensariye -Resulullah’ın aralarında tesis ettiği kardeşlik sebebiyle- kendi kan yakınlarından önce varis olurdu. Ancak: ‘Ana babanın ve yakınların bıraktıklarından, her birine varisler kıldık’ (Nisa 33) ayetiyle bu muamele neshedildi. Kelam-ı ilahide geçen ‘yeminlerinizin bağladığı’ tabiriyle ifade edilen ‘muâhâttan gelen kardeşlik hukuku’ birbirinize yardım, rifade (hacılara toplanan yardım, destek), bir de nasihat ve hayırhahlığa münhasırdır. Artık hukuki olan tevarüs (Bir kimseden miras kalma, mirasa konma) kalkmıştır. Ancak kişi ihtiyari (isteğe bağlı) olarak vasiyette bulunabilir.”[3]

 

Ebu Davud’un bir başka rivayetinde şu açıklama vardır: “Yeminlerinizin bağladığı kimseler (tabirine gelince bununla şu kastediliyor: İslam’ın başlangıcında) kişi, aralarında hiçbir nesep bağı bulunmayan bir başkası ile anlaşma yoluyla hukuki bir bağ kurup biri diğerine varis olabiliyordu. Bu müessese, Enfal suresinde gelen şu ayetle neshedildi: ‘…Ve zevil erham (birbirine mirasçı olan akraba), Allah’ın Kitabı’na göre birbirine daha yakındır…’ (Enfal 75).”[4]

 

Oysa Enfal suresi 75. ayette kan akrabalarının birbirlerine daha yakın oldukları ifadesinin Nisa suresi 33. ayette “Yeminlerinizin bağladığı (sözleştiğiniz) kimselere de hisselerini verin.” ifadesi ile bir alakası yoktur. Birinde kimlerin daha yakın olduklarına vurgu yapılmakta diğerinde ise miras paylaşımında kendileri ile sözleşme yapılan kişilerin gözetilmeleri yani haklarının verilmesi söylenmektedir.

 

Bir diğer rivayette ise Bakara suresinin 240. ayetinin yine aynı suredeki 234. ayet ile nesh edildiği yani hükmünün ortadan kaldırıldığı iddia edilmiş ve üstelik Hz. Osman’ın bunu bilmesine rağmen yine de Kur’an’a yazdığı ifade edilmiştir:

 

“Hz. Osman’a, Bakara suresinde geçen: ‘Sizden zevceler (ini geride) bırakıp ölecek olanlar eşlerinin (kendi evlerinden) çıkarılmayarak yılına kadar faidelenmesini (bakılmasını) vasiyet etsinler’ (Bakara 240), ayeti diğer bir ayetle (Bakara, 234) neshedildiği halde niçin bu mensuh ayeti de Kur’an-ı Kerim’e yazıyorsunuz?’ diye sordum. Bana şu cevabı verdi: ‘Ey kardeşimin oğlu bu ayeti terk mi edelim (bunu mu söylüyorsun)? Hayır, ben hiçbir şeyi yerinden oynatmam.’”[5]

 

Bu rivayette de açık bir şekilde iftira edilmiştir. İlgili ayetler arasında bir çelişki olmadığı gibi birinin diğerinin hükmünü ortadan kaldırdığı bir durum da bulunmamaktadır. İlgili ayetler şu şekildedir:

 

“İçinizden ölenlerin, geriye bıraktıkları eşleri, dört ay on gün (bekleyip) kendilerini gözetlerler. Sürelerini bitirince artık kendileri için uygun olanı yapmalarında size bir günah yoktur. Allah yaptıklarınızı haber alır.”

(Bakara Suresi 234).

 

Diğer ayet ise şu şekildedir:

 

“İçinizden ölüp geriye eşler bırakan(erkek)ler eşlerinin, (evlerinden) çıkarılmadan bir yıla kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler. Şayet kendileri çıkarlarsa onların, kendileri hakkında uygun olanı yapmalarında sizin için bir günah yoktur. Allah daima üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir.”

(Bakara Suresi 240).

 

240. ayette iddet bekleme süresi ile ilgili bir ifade yer almaz. Burada ifade edilen şey, kocası ölen kadınların mağdur olmamaları için kendileri de isterlerse şayet bir yıla kadar geçimlerinin üstlenilmesinin kocaları tarafından vasiyet edilmesidir. 234. ayette ise kocası ölen kadının dört ay on gün ölen kocasından hamile kalıp kalmadığını gözetlemesi ve bu süre içinde başkası ile evlenmemesi söylenir. Biri başkasıyla evlenebilmek, diğeri ise ikamet etmek ile ilgilidir. Kadının bu süreyi nerede geçireceğine dair bir bilgi yoktur. Dilerse kocasının evinde, dilerse de başka bir yerde geçirebilir bu süreyi. Kısacası söz konusu iki ayette kocası ölen kadın ile ilgili birbirini tamamlayan iki farklı duruma dikkat çekilmektedir.

 

Görüldüğü gibi sahih kabul edilen kimi rivayetler, Allah’a ve resulüne iftiralar ile doludurlar. Ya Allah’ın ayetlerini eksiltir, ya Allah’ın haram etmediği bir şeyi haram eder ya da bir ayetin hükmünü ortadan kaldırırlar. Allah hükmünü kaldıracağı bir ayeti göndermez, bir ayetin hükmünün ortadan kaldırıldığı düşünülse bile bu ayetin Kur’an’da yeri olmaz. Oysa Kur’an, peygamberimize şu şekilde uyarıda bulunur:

 

“Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O’nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kudret yoktur. O’nun dışında bir sığınak/bir dayanak asla bulamazsın.”

(Kehf Suresi 27).

 

“Allah’ın kelimelerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur.”

(En’am Suresi 34).

 

“Hiç şüphesiz, zikri (Kur’an’ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz.”

(Hicr Suresi 9).

 

[1]        Ebu Davud, Hudud 23, (4413).

[2]        Ebu Davud, Vesaya 5, (2869).

[3]        Buhari, Tefsir, Nisa 7, Kefalet 2, Feraiz 16; Ebu Davud, Feraiz 16, (2921, 2922).

[4]        Ebu Davud, Feraiz 16 (2921).

[5]        Buhari, Tefsir, Bakara, 2, 45.

 

Kaynak: Allah’a Öğretilen Din – Emre Dorman

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir