Kur’an-ı Kerim ile İlişkimiz

Müslümanlar olarak, Allah’ın âlemlere olan rahmeti sonucu bir müjde ve kılavuz olarak göndermiş olduğu son vahyi Kur’an ile garip bir ilişki içerisindeyiz. Elimizde Kur’an gibi eşsiz bir kaynak ve değer olmasına rağmen Kur’an ile indiriliş amacına uygun bir irtibat halinde değiliz. Bunun en öncelikli nedeni, ayetlerin doğrudan bizi muhatap aldığından vedini inançlarımızın neye dayandığından haberimizin olmamasıdır. Birçok konuda olduğu gibi dini konuda da bilgiyi doğrudan edinmek yerine başkalarından öğrenip uygulamaya çalışıyoruz.
Sonuç olarak her kafadan bir sesin çıktığı ve neyin ne olduğunun anlaşılmadığı bir karmaşa içerisinde neye inandığımızı ve inandığımız şeylerin neye dayandığını tam olarak bilmeden birtakım şeyleri uygulamaya çalışıyor ya da savunuyoruz.
Belki de birçoğumuz, hayatımızda bir kez olsun Kur’an’ı okumadan Kur’an’da ne var ne yok hiç bilmeden dini birtakım şeylere inanıyor bu inancımıza uygun bir din yaşıyor ve Allah’ın vahyinden habersiz bir şekilde bu din üzerine ölüyoruz.
Özellikle ülkemiz insanının çok iyi bildiğine inandığı üç şey vardır. Bunlar sırasıyla din, siyaset ve futboldur. Bu üç konuda neredeyse herkes bir şeyler söylemekte ve kendince yorumlar getirmektedir. Büyük çoğunluğu inançlı olduğunu ifade eden insanlardan oluşan bir toplumda yaşamamıza rağmen muhtemelen en bilgisiz olduğumuz konu dindir. Oysa din, başka hiçbir şeye benzemeyen, insanın hem bu dünyasını hem de ahiret hayatını imar edecek olan son derece hassas bir konudur. Bu konuda çoğunluğa, kulaktan dolma bilgilere ya da nereden geldiği bilinmeyen kabullere dayanılması mümkün değildir. Allah bize sadece yaşadığımız hayatın değil, inandığımız ve başkalarına anlattığımız dinin de hesabını soracaktır.
Hesap günü Allah’ın huzurunda “Rabbim sen bize bir Kitap gönderdin ama ben vakit bulup da o Kitab’ı okuyup öğrenemedim, birilerinin anlattıklarına inandım, doğru mu yalan mı bilemedim” diyemez ve bu konuda hiçbir bahanenin ardına gizlenemeyiz. Allah’ın dini, peygamberimizin Allah’tan aldığı ve bizzat uygulayarak örnek olduğu vahiydir. Vahiy, insanlığı karanlıktan aydınlığa çıkartmak ve dosdoğru yolda kılavuzluk etmek için gönderilmiştir. Dolayısıyla Kur’an, biz öldükten sonra değil, yaşarken işimize yarayacak bir hayat kitabıdır. Hayat bulma kitabıdır. Allah’ın rahmeti ile karanlıklardan aydınlığa çıkaran bir kılavuzdur:
“Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık ayetler indiren O’dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.”
(Hadid Suresi 9)
Peki, inananlar olarak biz, Kur’an ile nasıl bir ilişki içindeyiz? Açıkçası az önce de ifade edildiği gibi Kur’an’dan pek de haberdar değiliz. Oysa Kur’an ile ilişkimiz, Kur’an’ın ortaya koyduğu gibi olmalıdır. Ancak bunun için Kur’an’ı anlamak üzere okumamız ve ayetleri üzerine derin derin düşünerek Kur’an’ın nasıl bir kitap olduğunu ve gönderiliş amacını bilmemiz gerekir.
Ayetlerine baktığımızda, Kur’an’ın nasıl bir kitap olduğuyla ilgili birçok tarif ile karşılaşırız.
Kur’an doğruya ulaştıran rehberimiz (huda), yolumuzu aydınlatan ışığımız (nur), hayatımıza canlılık kazandıran (ruh), doğruyu yanlıştan ayıran ölçümüz (furkan), gerçeği getiren ve temsil eden (hakk), ayrılık ve anlaşmazlık içinde kalanlara bir delil (ilim), insanlığın tamamı için bir mucize (ayet), manevi hastalık ve aksaklıklarımızı gideren (şifa), Allah yolunda ve zorluklara karşı mücadele etmek için bir müjde (büşra), okunsun anlaşılsın diye kolaylaştırılmış, apaçık kılınmış kitap (mübin), din adına gerekli olan her şeyi detaylı bir şekilde açıklayan bir yasa (mufassal), apaçık ifadeler ile beyan eden kitap (tıbyan), düşünenler için bir bilgelik kaynağı (hikmet), gerçeği belirleyen bir kanıt (beyyine), insanlar arasında adaleti sağlayan evrensel bir yasa (hüküm), inananları, dosdoğru yol üzerinde birleştiren Allah’ın yeryüzündeki ipi (hablullah), insanlara kıyamete kadar yol gösterecek olan önder (imam), öğüt verici ve hatırlatıcı öğretmenimizdir (zikir).
Toplumun genel uygulamasına baktığımızda ise, Kur’an evimizin en güzel köşesinde ya da en yüksek yerinde duran bir süs, çoğunlukla korumalı bir kap içinde el değmeden muhafaza edilen bir sembol, bazen kitap halinde bazen de kimi ayetleri çerçeve içinde tablo haline getirilerek duvara asılan bir eşya, bazen çok küçük boyutta arabamızın aynasına ya da çocuğumuzun boynuna astığımız bir koruma, nadide bir nüshası müzayedede satılabilen antika bir eser, gizemli, tılsımlı, yanı başımızda durmasına rağmen kendimizden uzak tuttuğumuz bir kitap haline gelmiştir.
Kur’an-ı Kerim Ziyafeti
Toplumun Kur’an ile ilgili genel yargılarına baktığımızda, onun en güzel şekilde seslendirilmesi gereken, genellikle ölülerin arkasından okunan, herkesin anlayamayacağı, anlaşılması için özel ilimler gerektiren bir kitap olduğu görülür. Örneğin sık sık “Kur’an Ziyafeti” başlığı ile güzel sesle Kur’an okuma yarışmaları yapılır. Oysa Kur’an’ın güzel seslendirilmesi kulağımız için, anlamı ise aklımız ve gönlümüz için ziyafettir. Ancak maalesef Kur’an, çoğu kişi için, güzel sesle seslendirilen ya da dinlenen ve bu şekilde sevap umulan bir kitap olmanın ötesine geçemez.
Yine dini konularda akıl ile değil, geleneği ve çoğunluğu taklit ile hareket etmek gerektiğine, Kur’an’ın açıklamalarının yeterli olmadığına ve başka kaynaklara da ihtiyaç olduğuna inanır çoğu kimse.
Peki, şimdi soralım, hayatımızın merkezinde olması gereken değerlerimizden uzak olmamızın sebebi, Allah’ın âlemlere rahmet ve bereket kaynağı olarak indirmiş olduğu vahyinden bu kadar uzak olmamız olabilir mi?
Kur’an’ın ruhumuzun şifası olduğunu unutup hangi ayetin hangi hastalık ya da derde iyi geldiğini söyleyerek onu üfürük kitabına çevirmeye çalışanlar, hesap günü Allah’ın huzurunda nasıl duracaklar?
Diri Olanı Uyarmak İçin Gönderilen Kitap: KUR’AN
Kur’an’ın hayat kitabı olduğunun ve indiriliş amacının gerektiği gibi kavranamadığının önemli göstergelerinden biri de Kur’an’ın ölülerin arkasından -üstelik okunan bölümlerin ne söylediğinin anlaşılmasına gerek duyulmadan- okunacak bir kitap haline getirilmiş olmasıdır. Oysa Kur’an’ın ölülerin arkasından okunmasını gerektirecek tek bir ayet ya da dolaylı bir işaret yoktur. Bu olmadığı gibi çok net bir şekilde Kur’an’ın diri olanı uyarmak için gönderilmiş bir kitap olduğu ifade edilir:
“Biz ona (Peygambere) şiir öğretmedik; (bu) ona yakışmaz da. O (kendisine indirilen Kitap), yalnızca bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır. Diri olanı uyarsın ve inkârcılar üzerine söz hak olsun diye indirilmiştir.”
(Yasin Suresi 69-70).
Bilindiği gibi genelde ölülerin arkasından Yasin suresi okunmaktadır. Örnek olarak verilen ayetin Yasin suresinin içinde geçiyor olması da son derece manidardır.
Kur’an’ın ölen kişiye bir faydası olmaz. Aynı şekilde ölmek üzere olan kişinin başında okunan Kur’an, o kişinin daha rahat ve kolay ölmesini sağlamaz. Kur’an’ın yaşayan kişiye faydası olur. Kur’an, gerçek anlamda yaşama, gerçek anlamda canlanıp hayat bulma kitabıdır. Ölmek üzere olan ya da ölmüş birisinin arkasından Kur’an okumak dini bir gereklilik olmasa da dini açıdan doğrudan buna karşı çıkmaya da gerek yoktur. Her ne kadar bu durumdaki kişilere bir faydası olmasa da şayet Kur’an herkesin anlayacağı bir dilde okunursa o kişilerin yakınlarına ya da orada toplanan insanlara, Allah’ın ayetlerini hatırlatma ve ölen ya da ölmek üzere olan kişinin durumundan ibret alma anlamında bir faydası olabilir. Çünkü Kur’an’ın diri olanı uyarmak için gönderildiğini ifade eden ayet, ölen kişinin ardında kalan diriler için de geçerlidir.
Dolayısıyla Kur’an, indiriliş amacına uygun olarak mümkün olan her durum ve ortamda okunabilir. Ancak bunu bir tür kazanç kapısına çevirmek, okunan sureler ya da indirilen hatimler sonucunda insanlardan maddi beklenti içinde olmak, hatta daha önceden indirilmiş hatimleri ve yapılmış duaları satarak işi iyiden iyiye sulandırarak amacından saptırmak, başkalarının ruhuna hediye etmek ya da başkası için hatim siparişi vermek gibi uygulamalar Kur’an’ın ruhuna ve indiriliş amacına tam olarak aykırı uygulamalardır. Ölülerin arkasından Yasin suresi okuduğu için maddi beklenti içinde olanlar ya da daha önceden okuduğu Yasinleri para karşılığı insanlara satanlar maalesef okudukları Yasin suresinden habersiz yaşarlar. Aynen diri olanı uyarma ayetinin Yasin suresinin içinde olması gibi Allah’ın ayetlerini insanlara bildiren elçilerin bunun karşılığında hiçbir ücret ya da beklenti içinde olmadıkları vurgusunun birçok ayet ile birlikte Yasin suresinin içinde de yapılması son derece manidardır:
“Sizden ücret/karşılık istemeyenlere uyun, onlar hidayet bulmuş kimselerdir.”
(Yasin Suresi 21).
Yasin suresini okuyup maddi bir beklenti içinde olanların ya bu ayeti okumayıp geçmeleri ya da tüm peygamberlerin en güzide örnekliklerinden biri olan yapılan tebliğ karşılığında maddi beklenti içinde olmama sünnetini göz ardı ettikleri için kendilerinden utanmaları gerekir.
Kur’an’a karşı gösterilecek saygıyı amacından saptırmak da doğru değildir. Genelde Kur’an’a olan saygımızı öpüp başımızın üzerine koymakla, onu olabilecek en yüksek yere asmakla, özel kaplar içine sarmakla, ona karşı ayaklarımızı uzatmamak ya da onun olduğu odada uzanmamak gibi davranışlar ile göstermeye çalışırız. Üstelik bu türden davranışları takva göstergesi sayarız. Bu türden uygulamalar gerçekte dinin kendisinden değil kültüründen kaynaklı uygulamalardır. Oysa Kur’an’a gösterilecek en büyük saygı, onunla indiriliş amacına uygun bir ilişki içinde olmak, onu en güzel şekilde okumak, anlamak, ayetleri üzerine düşünmek ve olabilecek en güzel şekilde hayatımıza taşımaktır. Bu gerçeği göz ardı ederek gösterilecek tüm saygılar, gösterilmesi gereken gerçek saygıdan uzak bir ilişki kurulduğu için saygısızlık olurlar.
Kulun Can Simidi: KUR’AN
Hayatı anlamlı kılan şey Allah’ın varlığı, hayatı anlamamızın olmazsa olmaz yolu ise Allah’ın vahyidir. Bir düşünelim, vahiyden ne kadar uzak bir hayat yaşıyoruz. Amaç ve hedeflerimizi vahiy belirlemediği için hayatın anlamını, neden var olduğumuzu ve nasıl bir hayat yaşamamız gerektiğini bilmiyor ve bizi kim ne tarafa çekerse o yöne doğru savruluyoruz. Yüzme bilmeyen ve boğulmak üzere olan insan için o an can simidi ne ise hayatta var olmaya çalışan insan için de vahiy odur. İnsan yüzme bilmediği için boğulsa sadece bu dünyasından olur. Hayatı boyunca vahye sarılmadan yaşayan biri ise manevi anlamda defalarca ölüp dirilir ve sonunda belki de ahiretinden olur.
Neden var olduğumuzu ve hayatın anlamını kavrayabilmek için Allah’ı ve dini doğru bilip anlamamız gerekir. Nasıl bir çelişki ki; gönderiliş amacı problemlerimizi çözmek olan din, özünden uzaklaştırılmış ve yüzlerce yıldır en büyük problemimiz haline getirilmiştir.
Allah’tan, ayetlerinden ve resulünün o ayetlere uygun şekilde yaşamış olduğu gerçek dinden yüz çevirerek fabrikasyon bir dine tabi olmuş inananlar haline gelmişiz. Allah bizi, vahyettiği kitaptan sorumlu tutacağını söylüyor. Çoğu inanan ise o kitaba aykırı onca şey yapıyor. İnsanlığın kurtuluşu Kur’an’dır. Çünkü Kur’an, hakla batılı ayırandır. Dünyanın en zalimi, bu gerçeği örterek Allah ve elçisi adına din uydurandır. Kur’an bu zalimliğe dikkat çekiyor:
“…Kendi uydurduğu yalanı Allah’a isnat edenden daha zalim biri olabilir mi?”
(Kehf Suresi 15).
Kur’an’a ve peygamberimize uymak iki ayrı şey değildir. Kur’an’a uyan, peygamberimize de uymuş olur. Çünkü peygamberimiz Kur’an’ı tebliğ etmek ve Kur’an’a göre yaşamakla emrolunmuştur. Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş peygamberimizin dini konularda, yine âlemlere rahmet olarak indirilen vahiy dışında davranması söz konusu değildir. Peygamberimize gösterilecek gerçek saygı ve destek, Kur’an’ın rehberliğinde, din adına uydurulan şeyler ile mücadele ederek dini özüne döndürmektir. Allah’ın dini; Allah’ın dediğidir. O halde herkes din adına Kur’an’dan konuştuğu kadar doğru; Kur’an’a uyduğu kadar Müslüman’dır.
Kendi Kendisinin Tefsiri: KUR’AN
Kur’an çevirmeni Muhammed Esed, Kur’an’ın kendi kendisinin tefsiri olduğunu tercümesinin önsözünde şu şekilde anlatır:
“Kur’an bireysel emir ve öğütler içeren bir derleme olarak görülmemelidir. O eksiksiz bir bütündür. Şöyle ki; her ayet ve her cümlenin diğer ayet ve cümlelerle yakın alakası vardır ve bütün bu ayet ve cümleler birbirlerini açıklar ve ayrıntılı kılar. Sonuç olarak, Kur’an’ı anlayabilmek için Kur’an’da yer alan her ifadenin başka bölümlerde nasıl geçtiğine bakmalı, Kur’an’da geçen konuları sık sık yapılacak Kur’an içi göndermelerle açıklamaya çalışmalı, Kur’an’ın temel mantığı ve temel inançları ışığında ayetleri yorumlamalıyız. Bu kural uygulandığı takdirde göreceğiz ki Muhammed Abduh’un da dediği gibi, Kur’an kendisinin en iyi açıklayıcısıdır.”
Allah’ın sözünü yeterli görmeyen ve bir anlamda din adına O’nun sözlerine tam bir teslimiyet ile güvenmeyen biri Müslüman olabilir mi? Çoğu Müslüman, âlim saydığı kişilere ve kitaplarına güvendiği kadar Allah’a ve kitabına güvenmiyor ya da onu yeterli görmüyor. Dini doğrudan Allah’tan değil âlim saydıkları kişiler üzerinden öğrenmek istiyorlar. Oysa Allah bu kitabı sadece belli insanlar okuyup anlasın diye indirmedi. En bilgisiz olandan, en bilgiliye kadar her seviyeden insana hitap edebilecek eşsizlikte bir mesajdır Kur’an. Hiç okumadığı Kur’an’ı yeterli bulmuyor yani bir anlamda ona gerektiği gibi güven duymuyor ve yine birçoğundan habersiz olduğu hadis rivayetlerini Kur’an’ın önüne koyuyor çoğu insan. Şayet bu kişiler Kur’an dışı kaynaklara güvenip bağlandıkları kadar Kur’an’a bağlansalar, o zaman gerçekte bu kaynaklara ihtiyaç olmadığını anlayacaklar.
Kimi insanlar dinini kaynağından öğrenmeye değil, atasından görüp öğrendiği dini Kur’an’da bulmaya çalışıyorlar. Bulamayınca da Kur’an’ın eksik, yetersiz olduğunu söylüyorlar. Bu tam olarak insanın kendi eliyle kendini düşürdüğü bir tuzaktır. Bu kadar insan aynı kapana kısılmış ve hep bir ağızdan aynı şeyi tekrar ediyorlar. Bunca Müslüman sabah akşam isim ve sıfatları ile dua ediyor Allah’a. O’nu her türlü noksanlıktan tenzih ettiğini ifade ediyor. Demek ki Allah her türlü noksanlıktan uzak ama vahyettiği kitabında kullarından istediklerini açıklamak konusunda değil. Şüphesiz böyle bir şeyi düşünmek bile mümkün değil. Kur’an’da din adına ne bir eksik var ne de bir fazla. Bugün din adına Kur’an’ın yeterli olduğunu anlatmakta en fazla güçlük çekilen insanların neredeyse tamamı Müslüman. Çünkü zihinleri o kadar çok bilgi kirliliğine maruz kalmış ki, kendi akıllarını kullanarak sahip oldukları kabullerini ve geçmişten gelen aktarımları sorgulayacakları yerde, çoğunluğun inandığı şeylere inanıyorlar. Kendi inandıklarını Kur’an’da bulamayınca da Kur’an’ın bildirdiklerini eksik sanıyor ve sonuçta başka kaynaklara ihtiyaç duyuyorlar.
Sanki İslam âleminin paramparça olmuş mezhep ve hadis görüşlerinin kendi içinde bir ittifakı var. Allah’ın dini ortak kabul etmez. Komisyonlara, başkalarının görüş ve yorumlarına fırsat vermez. Allah dinini gönderir ve onu en güzel şekilde açıklar. Ancak yaygın olarak yaşanılan din, Allah’ın gönderdiği din mi değil mi işte en başta bunun sorgulanması gerekir.
Geleneğin bize ezberletip hiç sorgulatmadan kabul ettirdiği kalıplaşmış bilgilerin ve bunu savunan çoğunluğun yanında durmak kolay olan. Allah’ın dinini oyuncağa çeviren ve onca ayeti ile çelişen uygulamalarda bulunan geleneksel İslam algısına karşı Allah’ın ayetleri ile mücadele edip hakkı haykırmaya cesaretimiz var mı? Yoksa sırf “hadis” başlığı altındaki tarihsel bilgileri kurtarmak uğruna Allah’a, Kur’an’a ve peygamberimize atılan bunca iftira ve uydurmaları görmezden gelip kafamızı kuma gömmek kolayımıza mı geliyor?
Kuran’ın açıklayıcısı yine Kuran’daki ayetlerdir yani vahyi Allah bildirir ve yine Allah açıklar. Allah dini konularda bazı şeylerin açıklamasını yapıp bazı şeylerin açıklamasını başkalarına bırakmaz. Din Allah’ın dini ise o din için gerekli olan her şeyi açıklamak da başkasının değil Allah’ın işidir. Bu konuya Kuran’da oldukça önem verilir. Gerekli ayetleri bulacağınız yazı için mutlaka göz atmanız gereken link:
Vahyi Allah Bildirir, Allah Açıklar.
Elimizdeki Tek ve Şaşmaz Ölçü: KUR’AN
İnsanlar tarafından yazılan kitapları, başkası açıklamadan anlaşılır ve yeterli bulanların, Allah tarafından indirilen kitabı anlaşılmaz ve başkalarının açıklamasına muhtaç bulmasının akıl ve vicdanla açıklanabilir bir tarafı var mı? Yaygın şekilde yaşanan bu dinin, Allah’ın indirdiği dinden ciddi anlamda farklılıklara sahip olduğu ve gerçek ile yaygın olan din arasındaki fark için Kur’an’dan başka ölçümüz olmadığı ortadadır. Şüphesiz Kur’an, anlamı bilinmeden seslendirilsin diye gönderilmedi. Buna rağmen çoğunluk tarafından Kur’an, tüm ayetleri okunup anlaşılacağı yerde, indiriliş amacının dışına itildi. Din adına Kur’an yetmez diyenlere şunu söylüyorum: Hesap günü Allah: “İndirdiğim dine neden uymadınız” diye sorarsa “Yeterli bulmadık; eksik bıraktığını tamamlayarak kendi dinimizi uydurduk” mu diyeceksiniz?
“Şüpheniz olmasın ki bu Kur’an en kalıcı, en doğru olana kılavuzlar ve inananlara şu yolda müjde verir: Hayra ve barışa yönelik işler yapanlar için büyük bir ödül vardır.”
(İsra Suresi 9).
Antivirüs Programı: KUR’AN
Zihnimizin ve kalbimizin içine sızmış, din adına uydurulmuş virüslerden kurtulmanın tek yolu, Kur’an programını aktif hale getirmektir. Peygamberimizin din adına şüphesiz güvenilebilecek tek hadisi yani sözü vardır, o da Kur’an’dır. Dolayısıyla dinin güvenilir tek kaynağı vardır, o da Kur’an’dır. Peygamberimizin din adına vahiy dışında bir söz söyleme, hüküm koyma ya da konulmuş bir hükmü değiştirme yetkisi olmadığı gibi, Allah’tan gelen vahiy dışında birtakım sözleri Allah’a isnat etmesi durumunda, Allah tarafından nasıl tehdit edildiğini Kur’an şu sözler ile bildirir:
“Hiç şüpheniz olmasın ki o (mesaj) şerefli bir elçinin sözüdür; o bir şair sözü değildir; ne kadar da azınız inanıyor. O bir kâhin sözü de değildir; ne kadar da azınız düşünüyor. O, Âlemlerin Rabbi katından indirilmedir. Ve eğer (Peygamber) kısmen dahi, söylemediğimiz sözler uydurarak bize isnat etseydi, onu sağ kolundan şiddetle yakalar sonra onun can damarını elbette keserdik. Sizden hiç kimse buna engel olamazdı. Gerçek şu ki, bu vahiy muttakiler için bir uyarıdır.”
(Hakka Suresi 40-48).
Yine tüm peygamberlerin aynı şekilde uyarıldıklarına dikkat çeker Kur’an:
“Sana ve senden öncekilere şöyle vahyedildi: Andolsun, eğer (Allah’a) ortak koşarsan amelin boşa çıkar ve kaybedenlerden olursun!”
(Zümer Suresi 65).
Çarpan Değil, Çarpıklıkları Düzelten Kitap: KUR’AN
Allah’ın yaratılışa uygun ve kolay kıldığı dini insanlar zorlaştırmıştır. Dinini öğrenmek isteyen; insan sözüne değil, Allah’ın sözüne bakmalıdır. Merak etmesin kimse, Kur’an çarpmaz! Kur’an çarpan değil, çarpıklıkları düzelten bir kitaptır. Kur’an’a saygı göstermek isteyen biri onu okumalı, anlamalı ve hayatına yansıtmalıdır. Dini konularda bir şey sorduklarında şöyle söylemek gerekir insanlara: Dinini öğrenmek istersen al eline Kur’an’ı ve bildiklerini unutmakla başla! Rabbinin sözleri doğru olanı öğretir sana nasıl olsa.
“Allah’a iman eden ve O’na (O’nun vahyine) sımsıkı sarılanları (Allah), rahmeti ve lütfu ile kuşatacak ve dosdoğru bir yol ile kendisine yöneltecektir.”
(Nisa Suresi 175).
Dinini Kuran’dan öğrenmelisin dediğimizde aldığımız tepkilere ayetler ne diyor bakalım:
Tepki 1: “Her Kafadan Bir Ses Çıkıyor”
Kimi insanlar “Dini konularda her kafadan bir ses çıkıyor, neredeyse her hoca başka bir şey söylüyor, biz dinimizi nereden öğreneceğiz, kimden dinleyeceğiz” diyorlar. Dinin, sahibi olan Allah’tan öğrenilmesi gerektiği ve bunun yolunun Kur’an olduğu gerçeğini fark edemiyorlar. İlla birilerinden dinlenecekse de Allah’ın ayetlerini aktaran ve vahye uygun konuşanlardan dinlemek gerekir. Ancak anlatan her kim olursa olsun koşulsuz kabul ederek teslim olmamak ve bizzat anlatılanları Kur’an’dan kontrol ederek ayetler üzerine düşünmek gerekir. Allah vahyinde tüm kullarını muhatap almaktadır. Bazı insanlar “Biz kimiz ki vahyi okuyup anlayacağız” diyorlar. Bazı kişiler de bu hatayı körükleyerek “Siz kimsiniz ki vahyi okuyup anlayacaksınız” diyorlar. Oysa Allah vahyinde böyle söylemiyor. “Sen kimsin ki vahyi anlayacaksın sadece falancalar anlar sen onlardan dinleyeceksin” demiyor. Bize yaratılışımıza ve anlama kapasitemize uygun bir vahiy gönderiyor ve bizzat bizi gönderdiği vahiyden sorumlu tutuyor. Kur’an, bu kadar apaçık kılınmış olmasına rağmen insanların tartışmaya olan tutkusunu şu şekilde ifade ediyor:
“Yemin olsun, biz, bu Kur’an’da, insanlar için her türlü örneği değişik ifadelerle gözler önüne koyduk. İnsan ise varlığın, tartışmaya en çok tutkun olanıdır.”
(Kehf Suresi 54)
“Şu bir gerçek ki, biz bu Kur’an’da her türlü misali vererek insanlara açıklamalar yaptık. Buna rağmen insanların çoğu inkârda direndiler.”
(İsra Suresi 89)
Tepki 2: “Biz Hocamızdan Böyle Duymadık”
Kimi cemaatlere bağlı bazı insanlar, Allah’ın ayetlerine de o ayetleri olduğu gibi aktarmak isteyenlere de kapatıyorlar kendilerini. “Biz hocamızdan böyle duymadık, böyle öğrenmedik” diyorlar. Bir hocadan duyulup öğrenilen şey, şu an duyduğumuz bir şeyi düşünüp değerlendirmemize engel mi? Din adına duyduğumuz bir şeyi gerçek anlamda düşünüp sorgulamamız gerekmez mi? Dini konulardaki her şeyi Allah’ın Kitabı’na sormak en doğru olan değil mi? Allah’tan daha doğru yol gösterebilecek kim var ki? Hesap günü kim Allah’a “Biz hocamızdan böyle duymamıştık” diyebilir ki?
Bazen kimi insanlar “Vallahi bize böyle anlattılar yanlışsa eğer vebali onların boynuna” diyorlar. Biz istediğimiz kadar vebalini başkasına yükleyelim, Allah’ın huzuruna tek başımıza çıkacak, eylem ve söylemlerimizden tek başımıza sorumlu olacağız.
Yine bazı insanların Kur’an’ın Allah’tan gelen bir kitap olduğu noktasında kuşkuları var. Ancak genelde bu kuşku Kur’an’ı hiç okumadan oluşuyor. İnsan vahye kendini kapatıp onu kabul etmeyebilir. Ancak bunun için en azından önce onu bir okuyup anlamaya çalışması gerekir. Hiç okumadığı bilmediği bir kitabı kabul etmemek, akla ve mantığa uygun değildir. Gerçekten samimi bir şekilde Kur’an okunsa zaten onun insan sözü olamayacağı görülecektir.
“İnkârda direnip gerçekleri görmezden gelenlerin durumu, kavramadığı sese karşı öten karga gibidir. Onların kavradığı sadece bağırtı ve çağırtıdır. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Onlar akıllarını kullanmazlar.”
(Bakara Suresi 171)
Tepki 3: “Biz Kur’an’ı Anlayamayız”
“Biz Kur’an’ı anlayamayız. Kur’an anlaşılmaz” diyen insanlar farkında olmadan “Allah bu kitabı göndermiş ama ne anlatmak istediğini yeterince anlatamamış” dediklerinin ve Kur’an’daki bunca ayeti bilmeden inkâr ettiklerinin farkında değiller. Mesela Rabbimiz Kur’an’da bize:
“Biz bu Kur’an’ı sana güçlük çekesin diye indirmedik. Ancak (Allah’tan) korkanlara bir öğüt (olarak indirdik).”
(Taha Suresi 2-3)
“Yemin olsun ki, biz, Kur’an’ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?”
(Kamer Suresi 17)
“(Bu) Ayetleri muhkem kılınmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından ‘birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış’(fussilet:ayrıntılı) bir Kitap’tır.”
(Hud Suresi 1)
diyorken yani Kur’an’ın apaçık olduğu ve açıklanmasının da detaylandırılmasının da bizzat Allah tarafından yapıldığı bildiriliyorken, Allah’a ve Kur’an’a iman etmiş biri bunun aksini iddia edebilir mi?
Allah’ın sözleri eksik değil ki başkaları onu tamamlasın. Kur’an net bir şekilde dikkat çekiyor:
“Rabbinin sözü hem doğruluk, hem adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur.”
(En’am Suresi 115)
“Biz bu Kitap’ta, herhangi bir şeyi ne eksik bıraktık ne fazla yaptık. Onlar, sonunda Rableri önünde toplanıp bir araya getirilirler.”
(En’am Suresi 38)
Yine Allah bize açık bir şekilde hesap günü sorumlu tutulacağımız şeyin sadece Kur’an olduğunu bildiriyor:
“Gerçek şu: Bu Kur’an sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız.”
(Zuhruf Suresi 44)
Düşünüp Anlayalım Diye Açık Kılınmış ve Detaylandırılmış Kitap: KUR’AN
Kur’an’da “tafsil, mufassal, beyan, mübeyyin, beyyine, beyyinat” gibi açık, net ve ayrıntılı olmayı ifade eden sözcüklerle dolu yüzden fazla ayet bulunmaktadır. Buna rağmen Kur’an’ı hayatına taşımak konusunda gereken özeni göstermeyen kişiler ve rivayetler olmadan Kur’an’ın anlaşılamayacağını iddia eden çevreler, Kur’an’ın anlaşılmaz bir kitap olduğunu iddia ederek ona ihanet ederler. Gerçekte anlaşılmaz olan Kur’an değildir, apaçık ve detaylı kılınmış bir kitabın, anlaşılmaz olduğunu iddia etmektir.
“Yemin olsun size içinde zikriniz (öğüt ve hatırlatıcı ayetler) olan bir Kitap indirdik. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?”
(Enbiya Suresi 10).
Kur’an’daki uzun surelerin tamamına yakınının ilk ayetleri, üzerinde gerektiği gibi düşünülüp en güzel ve kolay şekilde anlaşılması için Kur’an’ın apaçık bir kitap kılındığı açıklaması ile başlamaktadır:
“İşte sana o Kitap! Kuşku, (çelişme-tutarsızlık) yok onda. Bir kılavuzdur o, korunup sakınanlar için.”
(Bakara Suresi 2).
“Bir kitaptır bu; sana indirildi, onunla uyarıda bulunasın diye ve inananlar için bir öğüt ve düşündürme olarak…”
(A’raf Suresi 2).
“İşte sana hikmetlerle dolu Kitab’ın ayetleri.”
(Yunus Suresi 1).
“(Bu) Ayetleri muhkem kılınmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından ‘birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış’ (fussilet) bir Kitap’tır.”
(Hud Suresi 1).
“O apaçık, apaydınlık Kitab’ın ayetleridir bunlar.”
(Yusuf Suresi 1).
“Bu bir Kitap’tır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura, O güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarman için sana indirdik.”
(İbrahim Suresi 1).
“Övgü, Kitab’ı kulu üzerine indiren ve onda hiçbir çarpıklık kılmayan Allah’a aittir.”
(Kehf Suresi 1).
“Biz sana bu Kur’an’ı güçlük çekmen için indirmedik. Ancak (Allah’tan) korkanlara bir öğüt (olarak indirdik).”
(Taha Suresi 2-3).
“Bir suredir, indirdik onu; farz kıldık onu… Ve içinde açık seçik ayetler indirdik ki, düşünüp ders alabilesiniz.”
(Nur Suresi 1).
“Şanı yücedir o kudretin ki, hakla bâtılı ayıran o Furkan’ı, bütün âlemler için bir uyarıcı olsun diye kuluna indirdi.”
(Furkan Suresi 1).
“İşte sana gerçeği apaçık gösteren Kitab’ın ayetleri…”
(Şuara Suresi 2).
“İşte bunlar Kur’an’ın ve açık seçik beyanda bulunan Kitab’ın ayetleridir. İnananlar için bir kılavuz ve müjdedir.”
(Neml Suresi 1-2).
“İşte sana, açık seçik beyanda bulunan Kitab’ın ayetleri.”
(Kasas Suresi 2).
“Kitab’ın indirilişidir bu. Kuşku, çelişme yok bunda. Alemlerin Rabbi’ndendir bu.”
(Secde Suresi 2).
“Yemin olsun o hikmetlerle dolu Kur’an’a.”
(Yasin Suresi 2).
“Zikir/öğüt/uyarı dolu Kur’an’a yemin olsun.”
(Sad Suresi 1).
“Bilgi ile donanmış bir toplum için ayetleri, Arapça bir Kur’an halinde ayrıntılı kılınmış bir kitaptır bu.”
(Fussilet Suresi 3).
“O ayan beyan konuşan Kitab’a yemin olsun. Gerçekten biz onu, belki aklınızı kullanırsınız diye Arapça bir Kur’an kıldık.”
(Zuhruf Suresi 2-3).
“O ayan beyan gösteren Kitab’a yemin olsun.”
(Duhan Suresi 2)
Okudun Mu? Düşündün Mü?
Rabbimiz, kitabında, “Oku ve hem indirdiğim hem de yarattığım ayetler üzerine düşün” dediğine göre, hesap günü ahirette “Okudun mu?” ve “Düşündün mü?” diye soracak bize.
Bir kişinin faydalı olan her türlü kitabı okuması güzeldir. Ancak Kur’an dışında hiçbir kitap için “Bunu neden okumadın?” diye sorulmaz ahirette. Hayatımız boyunca birçok kitap okuruz. Mesela bilgi ve görgü sahibi olmak için Doğu ya da Batı klasikleri olarak meşhur olmuş kitapları, baştan sona yazarları, isimleri ve içerikleri ile bilmek isteriz. Tüm bunları ve benzerlerini bilmek isterken Allah’ın Kitabı’ndan habersiz kalarak kendimize yazık ederiz. Muhammed Gazali’nin (ö. 1996) tespiti çok yerindedir:
“Dünyanın her yerinde insanlar bir şey öğrenmek için okurlar. Müslümanlar ise Kur’an’ı sadece okumak için öğrenirler.”
Birçok evde Kur’an vardır. Peki, Kur’an, kütüphane rafları ile evimizin duvarını süslemekten başka ne işe yaramaktadır? Her sabah düzenli olarak bir ya da birkaç gazete gelir evlere. Her gün düzenli olarak aldırdığı gazeteyi hiç okumadan öylece evin bir köşesinde bırakır mı kimse? Peki, gazetelerde yazılanlar, Allah’ın Kitabı’nda yazanlardan daha mı önemli bizim için? Her gün düzenli olarak gazete ve dergisini okuyan biri neden aynı düzen ve özenle okumaz Rabbinin sözlerini? Allah’ın vahyini duvarına asan biri, aslında aklını ve gönlünü işleteceği hayat rehberini duvara astığını bilmeli. Allah’ın Kitabı, çok işe yaramadığı için depoya kaldırılan eşyalar gibi kaldırılıp bir kenara konulur. Oysa Rabbimiz, Kur’an’ın, üzerine düşünülüp öğüt alınacak bir kitap olduğunu söyler bize:
”Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlara her türden örnekler verdik ki düşünüp öğüt alabilsinler.”
(Zümer Suresi 27)
Hakikati Başka Yerde Arama
Dini dünyamızda temiz bir sayfa açalım. Rabbimizin bize verdiği bu fırsatı kendi elimizle geri çevirmeyelim. Herhangi bir konuda o işin en ehli olan biri olduğunu ve ondan bir şey öğrenmek istediğimizi hayal edelim. Doğrudan o kişi ile görüşüp ondan öğrenme imkânımız olsa biz bunun yerine gidip ondan değil de, ondan öğrenmiş kişilerden ya da bu kişileri görmüş birilerinden öğrenmeye çalışır mıyız istediğimiz o şeyi? Her şeyde esas olan doğrudan kaynağından öğrenmektir. Yaşarken idolümüz olan birini bir kere de olsa görmek, bir süre yanında vakit geçirmek, meseleyi doğrudan kendisinden dinlemek isteriz. İşte Rabbimizin sözleri, vahyedildiği günkü tazelik ve ferahlığında ortada. Sözü, sözün sahibinden öğrenmek varken hakikati başka yerde aramak neden?
“De ki: Sizin ortaklarınızdan hakka götürecek var mı? De ki: Allah, hakka götürür. Hakka götüren mi uyulmaya daha lâyıktır, yoksa (tutulup) yola götürülmedikçe kendisi doğru yolu bulamayan mı? O halde neyiniz var? Nasıl hükmediyorsunuz?”
(Yunus Suresi 35)
Allah hakikati apaçık bildirmişken onu başka yerde arayanların durumu son derece güzel bir örnek ile bildirilir ayetlerde:
“Sırtlarına Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların durumu, kutsal kitap parçaları taşıyan eşeğin durumuna benzer. Allah’ın ayetlerini yalanlayan topluluğun vücut verdiği örnek ne kötüdür! Allah, zulme sapmış bir topluluğu doğruya ve güzele ulaştırmaz.”
(Cuma Suresi 5)
Yine mesela insanlar ticaret yapacakları zaman tüm aracıları devre dışı bırakmaya çalışır ve doğrudan işin sahibi ile muhatap olmak isterler. Ama konu din olunca kimse doğrudan dinin tek sahibi olan âlemlerin Rabbi Allah’ın sözleri ile muhatap olmak istemiyor. Araya onlarca kişi, onlarca kaynak giriyor.
Dinimizi, Allah’ın bildirdiği gibi yaşamazsak, insanların anlattığı gibi yaşarız. Oysa hesap günü insanların anlattığından değil, Allah’ın bildirdiğinden sorulacağız. Hesaba çekilirken şayet Allah’ın bildirdiği gibi yaşamışsak: “Rabbim senin bildirdiğin gibi yaşadım” diyebiliriz ama Allah’ın bildirdiği gibi yaşamamışsak: “Rabbim bana anlatılan gibi yaşadım” diyemeyiz. Rabbimiz ayetinde:
“Hâlbuki Allah’tır sizin gerçek ve tek Rabbiniz! Şimdi söyler misiniz: Hakikati çıkarırsanız, geriye sapıklıktan başka ne kalır? Buna rağmen, nasıl oluyor da (hakikate) böylesine mesafeli durabiliyorsunuz?”
(Yunus Suresi 32)
diye soruyor bize. Gerçekten de hakikatten yüz çevirene sapkınlıktan başka bir şey kalmaz.