Kur’an Ayetleri İle Çelişen Hadislere Örnekler

Kur’an Ayetleri İle Çelişen Hadislere Örnekler

  1. Kur’an Ayetleri İle Çelişen Hadislere Örnekler

Kur’an ayetleri ile çelişen hadisler, saymakla bitmeyecek türdendir. Esasen burada verilen örnekler dışında Kur’an’da yer almamasına rağmen peygamberimiz tarafından haram kılındığı ya da yasaklandığı söylenen herhangi bir şey ile ilgili tüm rivayetler Kur’an ile çelişmektedirler. Bu konuda birçok rivayet vardır. Şüphesiz bunları tek tek saymak, çalışmanın sınırları açısından mümkün değildir. Rivayetler ile gelen herhangi bir şeyin Kur’an ile çelişip çelişmediğinin tespit edilebilmesi için tüm rivayetlerin Kur’an’a arz edilmesi gerekir. Allah’ın ayetler ile bildirmeyerek serbest bırakmış olduğu konularla ilgili hüküm getiren rivayetlerin tamamı Kur’an ayetleri ile çelişen hadisler kategorisine girecektir. Çünkü Allah’ın bir konuda herhangi bir şey söylememiş olması o konuyu kişinin tercihine bıraktığı anlamına gelmektedir.

Örneğin Kur’an’da yatakta ne şekilde yatacağımız ya da yemek yerken hangi elimizi kullanıp yerde mi yoksa masada mı yemek yiyeceğimiz gibi konularda bir açıklama olmadığına göre bu ve benzeri konularda rivayetlerde yer alan açıklamaların tamamı da Kur’an’da açıklama yapılmadığı için dini bir kimlik kazanamayacak ve yine Allah’ın serbest bıraktığı konular olarak kişilerin tercihine kalacaktır. Dolayısıyla Allah’ın Kur’an’da açıklamadığı konularla ilgili açıklamalarda bulunan rivayetlerin tamamı da Kur’an ile çelişen kategorisinde değerlendirilmelidir. Çeliştiğinin gösterilmesi için Kur’an’dan bir ayeti delil olarak getirmeye gerek yoktur. Yani rivayetlerde “Müzik şeytan eğlencesidir” ya da “Çalgı haramdır” şeklindeki bir ifadenin Kur’an ile çeliştiğinin gösterilmesi için Kur’an’dan “Müzik haram değildir” şeklinde bir ayet arayarak bu şekilde söz konusu rivayetin Kur’an ile çeliştiğini göstermeye gerek yoktur. Kur’an’da bu şekilde bir haramdan bahsedilmemesi, Kur’an’da yer almamasına rağmen rivayetler üzerinden haram edilmiş bir şeyin Kur’an ile çeliştiğinin anlaşılması için yeterlidir. Sonuç olarak Kur’an’da nelerin helal olduğu aranmaz. Nelerin haram edildiğine bakılır. Bunlar dışında kalanlar zaten kendiliğinden helal kılınır.

Esasen Kur’an tek ölçü alındığında rivayetlerin önemli bir kısmının kendiliğinden eleneceklerini görmek zor değildir. Geriye kalan ve Kur’an ile uyumlu olanlar da zaten Kur’an’da konu ile alakalı açık bir bildirim bulunduğu için sadece Kur’an’ı tasdikleyen rivayetler ve tarihsel veriler olarak kabul edilmelidir. Peygamberimize ait olduklarından kesin olarak emin olmak ise mümkün değildir.

Peygamberimiz Kimlerin
Cennetlik Olduğunu Bildirmiş Midir?

Bir hadiste peygamberimizin: “Beni gören veya beni göreni gören bir Müslüman’a ateş değmeyecektir.”[1] dediği ya da yine hadislerde kimlerin cennetlik olduğunu isimlerini vererek müjdelediği iddia edilir.[2] Oysa Kur’an’da peygamberimize: “De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim; kendime de size de ne yapılacağını asla bilmiyorum; ben sadece (vahyi) olduğu gibi beyan eden bir uyarıcıyım.” (Ahkaf Suresi 9) demesi emredilmektedir.

Cennete girmenin vizesinin, peygamberimizi görmek ve onu görenleri görmek olduğu bir din, Allah’ın dini değildir. Bununla birlikte yine aynı kaynaklarda, peygamberimize ait olduğu rivayet edilen ve Kur’an ayetleri ile uyumlu olan birtakım ifadelere de yer verilmiştir. Bir hadis rivayetine göre örneğin peygamberimizin şöyle söylediği iddia edilmiştir: “… Allah’a yemin ederim ki, ben Allah’ın resulü olduğum halde bana ve size yarın Allah tarafından nasıl muamele edileceğini bilemem.”[3] Görüldüğü gibi söz konusu bu hadis rivayeti Kur’an ile uyum gösterirken aksi türlü iddialarda bulunan hadisler ile de birebir çelişmektedir.

Hesapsız Cennete Girmek Mümkün Müdür?

Yine hadislerde sadece Allah’a ait olan kimi yetkilerin peygam-berimize verildiği görülür. Bir hadise göre peygamberimizin şöyle söylediği iddia edilir: “Rabbim bana, ümmetimden yetmiş bin kişiyi hesap ve ceza olmaksızın cennete koymayı vadetti. Her bin ile birlikte yetmiş bin ve Rabbimin avucuyla üç avuç daha.”[4] Görüldüğü gibi söz konusu hadiste hesaba ve cezaya uğramadan cennete konulacak kişiler olduğu söylenmekte. Oysa ayetlerde bırakın hesaba uğramadan cennete girecek insanları, peygamberlerin dahi hesaba çekilecekleri açık bir şekilde ifade edilmektedir: “Hem kendilerine ilahi mesaj gönderilenleri, hem de (onlara) ilahi mesajı iletmekle görevli olanları elbet hesaba çekeceğiz.” (A’raf Suresi 6). Ayetler bu kadar açıkken, peygamberimizin bu türden iddialarda bulunmasının mümkün olmayacağı da son derece açıktır.

Hz. Âdem Kader Kurbanı Mıdır?

Kur’an’da Hz. Âdem’in ve eşinin nefislerine uyarak ve Allah’ın kendilerine yasak ettiği ağaca yaklaşarak Allah’ın emri dışında hareket etmelerinin kendi özgür iradeleri ile gerçekleşen bir yasak ihlali olduğu açık bir şekilde anlaşılmaktadır: “…Ve (böylece) Âdem Rabbine karşı geldi ve dolayısıyla ciddi bir hataya düşmüş oldu.” (Taha Suresi 121). “…(O zaman) Rableri kendilerine seslendi: Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim? Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?” (A’raf Suresi 22). Bu hatası üzerine Hz. Âdem Allah’a şu şekilde yakarmış ve af dilemiştir: “Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve esirgemezsen, gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız.” (A’raf Suresi 23). “Bunun üzerine Âdem, Rabbinden bazı kelimeler alıp öğrendi. Allah da tövbesini kabul etti. Çünkü Allah, tövbeyi çok kabul eden ve çok merhamet edendir.” (Bakara Suresi 37).

Ayetlerden açık bir şekilde görüldüğü gibi Hz. Âdem, kendi iradesiyle hataya düşmüş ve bu gerçeğin farkında olarak Rabbine yönelip kendisini affetmesini dilemiş, Allah da tövbesini kabul etmiştir. Ancak buna rağmen bu konudaki bir hadis rivayetinde aslında Hz. Âdem’in hiçbir suçu olmadığı, daha kendisi var edilmeden önce bu olayın karşı konulmaz bir kader olarak Allah tarafından kendisine yazılmış olduğu iddia edilmiştir: “Resulullah buyurdular ki: Hz. Âdem ve Musa münakaşa ettiler. Musa, Âdem’e: ‘İşlediğin günahla insanları cennetten çıkaran ve onları şekavete (bedbahtlığa) atan sensin değil mi!’ dedi. Âdem de Musa’ya: ‘Sen, Allah’ın risalet vermek suretiyle seçtiği ve hususi kelamına mazhar kıldığı kimse ol da, daha yaratılmamdan (kırk yıl) önce Allah’ın bana yazdığı bir işten dolayı beni ayıplamaya kalk (bu olacak şey değil)!’ diye cevap verdi. Resulullah devamla dedi ki: Hz. Âdem Musa’yı susturdu!”[5] Görüldüğü gibi söz konusu hadis metni dikkate alınacak olduğunda, Allah’ın apaçık ayetleri ile çelişen bir iddiada bulunulmaktadır. Bununla birlikte Hz. Âdem ve Hz. Musa’nın neden münakaşa ettiklerini anlamak da mümkün değildir.

Haksız Yere Öldürülen Herkesin Suçu
Kabil’e De Yüklenir Mi?

Hadis rivayetlerinde yeryüzünde haksız yere öldürülen bütün insanların katillerinin günahından bir mislinin haksız yere kardeşini öldüren Hz. Âdem’in oğluna da yüklendiği iddia edilmiştir: “Resulullah buyurdular ki; Yeryüzünde haksız yere öldürülen bir insan yoktur ki katilin günahından bir misli Hz. Âdem’in ilk oğluna (Kabil’e) gitmemiş olsun. Çünkü o, haksız öldürme yolunu ilk açandır.”[6] Oysa Kur’an’da açık bir şekilde hiçbir günahkârın bir başkasının günah yükünü yüklenmeyeceği ifade edilir: “Doğrusu hiçbir günahkâr bir başkasının günah yükünü yüklenmez.” (Necm Suresi 38). “Hiçbir günahkâr başkasının günahını çekmez…” (Fatır Suresi 18).

Allah’tan Başkası Gaybı Bilebilir Mi?

Kur’an’a göre peygamberimiz, geçmiş ve gelecek ile ilgili olayları içeren gaybı bilmemekte ve gaybın bilgisinin sadece Allah’a ait olduğunu söylemektedir: “Gaybın anahtarları O’nun katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez…” (En’am Suresi 59). “De ki: ‘Ben size, Allah’ın hazineleri yanımdadır, demiyorum. Gaybı da bilmem. Size ‘Ben meleğim’ de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum…” (En’am Suresi 50). “De ki: Allah’ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve zarardan (hiçbir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı arttırırdım ve bana bir kötülük dokunmazdı. Ben, iman eden bir topluluk için, bir uyarıcı ve bir müjde vericiden başkası değilim.” (A’raf Suresi 188). Buna rağmen kimi hadis rivayetleri, Allah’ın apaçık ayetlerini hiçe sayan iddialarda bulunmaktan geri kalmamışlardır: “Resulullah aramızda doğrulup, o günden kıyamete kadar olacak her şeyden bahsetti…”[7] “Resulullah kıyamete kadar gelecek her şeyi bana haber verdi. Onlardan her ne varsa ona sordum. Sadece ‘Medine halkını Medine’den kim çıkaracak?’ bunu sormadım.”[8]

Hesap Günü Şefaat Var Mı?

Ayetler şefaatin sadece Allah’a ait olduğunu ifade ederler: “Şefaat, tümden ve sadece Allah’ındır. Göklerin ve yerin mülkü/yönetimi O’nundur. Sonunda O’na döndürüleceksiniz.” (Zümer Suresi 44). “Din gününün ne olduğunu sana bildiren nedir? Evet, din gününün ne olduğunu sana bildiren nedir? Bir gündür ki o, bir benlik bir başka benlik için hiçbir şeye güç yetiremez. O gün, buyruk yalnız Allah’ındır!” (İnfitar Suresi 17-19).

Ancak hadislere bakıldığında, ayetler ile tam anlamıyla çelişen ifadeler görülür: “Resulullah buyurdular ki: Ümmetimden (âlim, şehit, salih) bazıları var; bir (çok kabilelere şamil bir) cemaate şefaat eder, bazıları var bir kabileye şefaat eder; bazıları var bir bölüğe şefaat eder; bazıları da tek bir ferde şefaat eder ve cennete girmelerini sağlar”.[9] “Resulullah buyurdular ki: Medine’de ölmeye muktedir olan orada ölsün. Zira ben, orada ölene şefaat ederim.”[10] “Şefaatim, ümmetimden büyük günah işleyenler içindir. Bir adamın ateşe atılması için emir verilir. Giderken, (dünyada) susadığı zaman su vermiş olduğu adama rastlar, onu tanır ve ona: “Benim için şefaat etmeyecek misin?” der. Adam: “Sen de kimsin?” diye sorunca: “Ben sana falan gün su içirmedim mi?” der. Öbürü bunu tanır ve (Allah nezdinde) onun lehinde şefaatte bulunur. Adam da böylece geri çevrilir ve cennete gider.”[11]

“Kim Kur’an’ı okur, ezberler, helal kıldığı şeyi helal kabul eder, haram kıldığı şeyi de haram kabul ederse Allah, o kimseyi cennete koyar. Ayrıca hepsine cehennem şart olmuş bulunan ailesinden on kişiye şefaatçi kılınır.”[12] “Hangi Müslüman’ın cenazesinde Allah’a şirk koşmamış kırk kişi hazır bulunup namazını kılarsa Allah, onların ölü hakkındaki şefaatini mutlaka kabul eder.”[13]

Yine hadislerde peygamberimize iftira edilerek ırkçılık yaptırıldığına da tanık oluruz: “Kim Arap’ı aldatırsa şefaatime giremez ve sevgim de ona ulaşmaz.”[14] “Resulullah bana: Bana düşmanlık besleme, dinini terk etmiş olursun! buyurdular. Ben: Ey Allah’ın Resulü, ben size nasıl düşmanlık beslerim? Allah hidayeti bana sizin elinizden ulaştırdı’ dedim. ‘Arap’a düşmanlık beslersen, böylece bana düşmanlık beslemiş olursun’ buyurdular.”[15]

Bu konudaki bir diğer rivayet ise şu şekildedir: Resulullah buyurdular ki: “Kıyamet gününde, insanlar birbirlerine girecekler. Hz. Âdem’e gelip: “Evlatlarına şefaat et!” diye talepte bulunacaklar. O ise: “Benim şefaat yetkim yok. Siz İbrahim’e gidin! Çünkü o Halilullah’tır” diyecek. İnsanlar Hz. İbrahim’e gidecekler. Ancak o da: “Ben yetkili değilim! Ancak Hz. İsa’ya gidin. Çünkü o Ruhullah’tır ve O’nun kelamıdır!” diyecek. Bunun üzerine O’na gidecekler. O da: “Ben buna yetkili değilim. Lakin Muhammed’e gidin!” diyecek. Böylece bana gelecekler. Ben onlara: “Ben şefaate yetkiliyim!” diyeceğim. Gidip Rabbimin huzuruna çıkmak için izin talep edeceğim. Bana izin verilecek. Önünde durup, Allah’ın ilham edeceği ve şu anda muktedir olamayacağım övgüler ile Allah’a medhu senada bulunacak, sonra da Rabbime secdeye kapanacağım. Rab Teâlâ: “Ey Muhammed! Başını kaldır! Dilediğini söyle, söylediğine kulak verilecek. Ne arzu ediyorsan iste, talebin yerine gelecektir! Şefaatte bulun, şefaatin kabul edilecektir!” buyuracak. Ben de: “Ey Rabbim! Ümmetimi, ümmetimi istiyorum!” diyeceğim. Rab Teala: “(Çabuk onların yanına) git! Kimlerin kalbinde buğday veya arpa tanesi kadar iman varsa onları ateşten çıkar!” diyecek. Ben de gidip bunu yapacağım! Sonra Rabbime dönüp, önceki hamd ü senalarla hamt ve senalarda bulunacağım, secdeye kapanacağım. Bana, öncekinin aynısı söylenecek. Ben de: “Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!” diyeceğim. Bana yine: “Var, kimlerin kalbinde hardal tanesi kadar iman varsa onları da ateşten çıkar!” denilecek. Ben derhal gidip bunu da yapacak ve Rabbimin yanına döneceğim. Önceki yaptığım gibi yapacağım. Bana, evvelki gibi: “Başını kaldır!” denilecek. Ben de kaldırıp: “Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!” diyeceğim. Bana yine: “Var, kalbinde hardal tanesinden daha az miktarda imanı olanları da ateşten çıkar!” denilecek. Ben gidip bunu da yapacağım. Sonra dördüncü sefer Rabbime dönecek, o hamtlerle hamd ü senada bulunacağım, sonra secdeye kapanacağım. Bana: “Ey Muhammed, başını kaldır ve (dilediğini) söyle, sana kulak verilecektir! Dile, talebin verilecektir! Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir!” denilecek. Ben de: “Ey Rabbim! Bana ‘la ilahe illallah’ diyenlere şefaat etmem için izin ver!” diyeceğim. Rab Teâlâ: “Bu hususta yetkin yok! -veya: Bu hususta sana izin yok!- Lakin izzetim, celalim, kibriyam ve azametim hakkı için ‘la ilahe illallah’ diyenleri de ateşten çıkaracağım!” buyuracak.”[16]

Görüldüğü gibi rivayete göre peygamberimiz ümmetini aşama aşama ateş azabından çıkaracaktır. Ayetler ise açık bir biçimde söz konusu rivayette iddia edilen şeyin mümkün olmadığını ortaya koymaktadır. Ayetlerde hakkında ateş hükmü verilmiş olan birini peygamberimizin kurtaramayacağı söylenir: “Hakkında azap kesinleşmiş olanı, ateştekini, sen mi kurtaracaksın?” (Zümer Suresi 19).

Bu ayeti tasdikleyen ve örnek verilen rivayet ile çelişen bir başka rivayet ise şu şekilde gelmiştir: “…Ey Hâşim oğulları! Kendinizi cehennemden kurtarınız! Ey Abdülmuttalib oğulları! Kendinizi cehennemden kurtarınız! Ey Fatıma! Kendini cehennemden kurtar! Çünkü sizi Allah’ın azabından kurtarmaya benim gücüm yetmez.”[17] Görüldüğü gibi hadis rivayetlerinde iddia edilen konuların aksini söyleyen türden rivayetler de bulmak mümkündür. Dolayısıyla din adına önemli ve güvenilir olan, rivayetlerin nasıl geldikleri ve ne dedikleri değil; Allah’ın ne dediğidir. Kur’an ayetleri, insanlar bu türden bir beklenti içinde olmasınlar diye peygamberimizin Kur’an ile uyarıda bulunmasını söylemektedir: “Rablerinin huzurunda toplanacakları günden korkanları onunla (Kur’an ile) uyar; onların Allah’tan başka ne bir dostları ne de şefaatçileri olur. Belki kendilerini korurlar.” (En’am Suresi 51).

Peygamberimiz Ölmeden Önce
Tüm Kadınlar İle Evlenmesi Helal Kılınmış Mıdır?

Bir hadiste peygamberimiz vefat etmeden önce kendisine, dünyadaki bütün kadınlarla evlenebilmenin Allah tarafından helâl kılındığı söylenir.[18] Oysa bu konuda açık bir ayet bulunmakta ve bu hadis rivayetini yalanlamaktadır: “Bundan sonra sana artık başka kadınlar (ile evlenmek) helal olmaz. Bunları, başka eşlerle değiştirmek de -onların güzellikleri hoşuna gitse bile- helal olmaz…” (Ahzab Suresi 52).

Varis İçin Vasiyet Yok Mudur?

Yine bir hadiste varis için vasiyet olmadığı ifade edilir.[19] Kur’an ise: “Ey iman edenler! Herhangi birinize ölüm gelip çattığında vasiyet zamanı aranızda tanıklık şöyle olsun…” (Maide Suresi 106) diyerek açıklama yapar. Yine başka bir ayette: “Herhangi birinize ölüm yaklaştığında eğer geriye bir değer bırakıyorsa münasip bir biçimde anne-babaya ve yakın akrabaya vasiyet etmek size farz kılındı…” (Bakara Suresi 180). Bir başka hadis metninde ise vasiyet olmadığı iddiası ile çelişen bir rivayet yer alır: “Vasiyet etmeye değer bir şeyi bulunan Müslüman’ın, vasiyeti yanında yazılı olmadan iki gece geçirmesi doğru değildir.”[20]

Zina Sonucu Doğan Çocuk Babasına Varis Olamaz Mı?

Bununla birlikte bir rivayette evlilik dışı yaşanan ilişki sonucu dünyaya gelen çocuğun, babasına varis olamayacağı iddia edilmiştir: “Resulullah buyurdular ki: Hür veya cariye bir kadınla kim zina yaparsa bundan hâsıl olacak çocuk veled-i zinadır, ne o babasına, ne de babası ona varis olabilir.”[21] Oysa evlilik dışı yaşanan bir ilişki sebebiyle doğan çocuğun bir kabahati varmış gibi mağdur edilmesi mümkün değildir. Kur’an’da çocuklar mirasçı kılınırken, zina sonucu doğan çocukların istisna edilmesi gibi bir durum söz konusu değildir. İlişki evlilik dışı yaşanmış olsa da doğan çocuğun babası o ilişkiyi yaşayan kişidir. Çocuğun babası olduğu gerçeği değişmez. Evlilik sonucu doğan çocuk gibi hak sahibidir.

Allah’ın Kabul Edeceği Tövbe Hangisidir?

Bir rivayette peygamberimizin şu şekilde söylediği iddia edilmiştir: “Resulullah buyurdular ki: İstiğfar eden (af dileyen, tövbe eden) kimse günde yetmiş kere de tövbesinden dönse günahta musır (ısrarcı) sayılmaz.”[22] Oysa Kur’an’da Allah’ın kabul edeceği tövbenin bilgisizlikle yapılan ve çok geçmeden edilen tövbe olduğu görülmektedir: “Allah’ın, kabulünü üstlendiği tövbe, bilgisizlikle kötülük işleyip de çok geçmeden tövbe edenler içindir. Allah, işte böylelerinin tövbesini kabul eder. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Nisa Suresi 17). Yine Kur’an’da inananlar, hata ve günahlarında ısrar etmeyenler olarak tanımlanırlar: “Ve onlar bir kötülük yaptıkları ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler; günahları da Allah’tan başka kim bağışlayabilir? Ve onlar, hatalarında bile bile, ısrar etmezler.” (Ali İmran Suresi 135).

Allah’tan Bağışlanma Dileyen
Herkesin Günahı Affedilir Mi?

Yine başka bir rivayet de şu şekildedir: “Allah Teâlâ (buyurdu ki): Ey Âdemoğlu! Sen bana dua ettiğin ve benden af umduğun sürece, işlediğin günahlar ne kadar çok olursa olsun, onların büyüklüğüne bakmadan seni bağışlarım. Ey Âdemoğlu! Günahların gökleri dolduracak kadar olsa sen Benden bağışlanmanı dilersen, günahlarını affederim. Ey Âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla huzuruma gelsen fakat Bana hiçbir şeyi ortak koşmamış, şirke bulaşmamış olsan, Ben de seni yeryüzü dolusu mağfiretle karşılarım.”[23] Rivayetten de görüldüğü gibi işlenen günahlar ne kadar çok, ne kadar büyük ve hatta gökleri dolduracak kadar olsa da bağışlanma dileyenin günahlarının affedileceği ifade edilmektedir. Şirk koşulmadıkça yeryüzünü dolduracak kadar günah bile olsa bağışlanacağı kişi ayrımı yapılmaksızın kesin ifadeler ile vadedilmektedir. Kur’an’da şirk günahı dışındaki günahların kişinin bağışlanma dilemesi ve Allah’ın da dilemesi ile bağışlanabileceği söylenir ancak bağışlanma dileyen herkesin günahının kesin olarak affedileceği söylenmez: “Hiç şüphesiz, Allah, kendisine şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalanlardan ise (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır.” (Nisa Suresi 116). Bununla birlikte yine söz konusu rivayette işlenen günahların ne kadar büyük ve ne kadar çok olduğuna bakılmaksızın bağı