Hadislere Göre Elimizdeki Kur’an Eksiktir

Hadislere Göre Elimizdeki Kur’an Eksiktir

Yine söz konusu güvenilir kabul edilen hadislerde, bazı kelimelerin, bazı ayet ve surelerin Kur’an’a eksik ya da fazla yazıldığı ya da Kur’an’dan çıktığı ancak hükmünün devam ettiği iddia edilmiştir. Örneğin Leyl suresinin üçüncü ayetini, İbn Masud’un ‘ve’z-zekeri ve’l-unsâ’ şeklinde okuduğunu yani ‘ve mâ halaka/yaratana’ ifadesini okumadığını ve bunu bizzat peygamberimizden bu şekilde öğrendiğini söyleyerek şöyle dediği ifade edilmiştir:

 

“Allah’a yemin olsun ki, ben de Resulullah’ı bunu böylece okurken duydum, fakat bunlar benim; ‘Vemâ haleka’ ‘yaratana’ diye okumamı istiyorlar, bense onlara uymuyorum.” [1]

 

Bu rivayete yani İbn Masud’un ifadesine göre şu an elimizdeki mushaflarda yer alan bu ifade gerçekte Kur’an’da bulunmamaktadır.

 

Yine rivayetlerde Kehf suresinin yetmiş dokuzuncu ayetinde hatalı yazılan bir kelime olduğu söylenmiştir. Söz konusu rivayet şu şekildedir:

 

“İbn Abbâs: “Gemiye gelince, o denizde iş yapan yoksullarındı. Onun için ben onu kusurlu yapmak istedim ki, arkalarında her sağlam gemiyi zorla almakta olan bir hükümdar vardı” (Kehf Suresi 79) ayetindeki ‘Verâehumi’ (Arkalarında) sözünü ‘Emâmehum melikun’ (Önlerinde bir melik vardı) şeklinde okumuştur.”[2]

 

Beyyine suresinin içinde olduğu iddia edilen ancak şu an elimizdeki Kur’an’da yer almayan ayet iddialarında bulunmaktan çekinmemişlerdir. Söz konusu rivayet şu şekildedir:

 

“Resulullah kendisine: Allah, sana Kur’an okumamı emretti demiş ve Lem yekunillezine keferü’yu ve bu süreden olmak üzere şunu okumuştur: ‘Allah indindeki din Hıristiyanlık, Yahudilik ve Mecusilik değildir, muvahhit İslam dinidir. Kim bir hayır yaparsa asla zayi olmayacak.’ Übey İbnu Ka’b: ‘Bana şunu da okudu’ dedi: ‘Âdemoğlunun bir vadi dolu malı olsa ikincisini de arar. İkincisini de elde etse üçüncüsünü arar. Âdemoğlunun iç boşluğunu ancak toprak doldurur. Allah tövbe edenleri affeder.’”[3]

 

Görüldüğü gibi söz konusu iddiaya göre peygamberimizin okuduğu iddia edilen Beyyine suresinden iki ayet elimizdeki Kur’an’da eksiktir. Akıllarınca bu türden hadis rivayetlerini kurtarmak için her sıkıştıklarında bu ayetlerin nesh edildiğini iddia edenler, hiçbir sağlam dayanağa sahip değiller. Bu türden rivayetler güvenilir kabul edilen hadis kitaplarına girmişlerdir. Bu da söz konusu kitapların hiçbir türlü güvenilir olamayacaklarını göstermektedir.

 

Yine Kur’an’ın apaçık ayetlerine rağmen hadisleri savunanların, Hz. Ömer’in:

 

“Ömer Allah Teâla’nın kitabına ilavede bulundu” demeyecek olsalar, recm ayetini (Kitabullah’a) yazardım.”[4]

 

dediğini kabul edip bu hadisten hareketle zina edene recm cezasının (taşlanarak öldürülme) uygulanması gerektiğini söyleyen ayetin Kur’an’dan çıktığını ama hükmünün devam ettiğini, Hz. Ömer’in de Allah’tan korkmak yerine halktan korkarak ayeti Kur’an’a ilave etmediğini ve bu yüzden şu an elimizde bulunan Kur’an’ın eksik olduğunu kabul etmeleri gerekir.

 

Recm cezasının ayet olarak vahyedildiği iddiasını başka rivayetlerden de açıkça görmek mümkündür:

 

“Resulullah’a bir vahiy geldiği zaman, vahiy sebebiyle onu bir gam ve keder alır, yüzünün rengi uçardı. Bir gün Cenab-ı Hakk yine vahiy indirmişti ki aynı hal onu sardı. Keder hali açılınca: (Zina haddiyle ilgili hükmü) benden alın. Allah onlar hakkında yol kıldı (yani çok açık şekilde had beyan etti): Bekâr bekârla zina yapmışsa cezası yüz sopa ve bir yıl sürgündür. Dul dulla zina yaparsa yüz sopa ve recm’dir.”[5]

 

Bu rivayetten de görüldüğü gibi recm cezasının ayet olarak vahyedildiği iddia edilmiş üstelik Kur’an’da ve önceki rivayette olmayan bir yıl sürgün gibi bir uygulamanın da ayet ile bildirildiği söylenmiştir.

 

“Recm ayeti” olduğu iddia edilen, tilavetten kaldırıldığı ancak hükmünün baki kaldığı rivayet edilen söz konusu metnin başına gelen ise yenilir yutulur türden değildir. Güya Hz. Aişe’den rivayet edilen hadis, “recm ayeti”nin başına geleni özetlemektedir:

 

“Andolsun ki recmetme ayeti ve yetişkin kişiyi on defa emzirme (sebebi ile nikâhlamanın haramlığı) ayeti indi. Andolsun ki bu ayetler tahtımın (karyolamın) altında bir sahifede (yazılı) idi. Resulullah vefat edip biz O’nun ölümü ile meşgul olunca, evde beslenen evcil bir hayvan (koyun veya keçi) girip o sahifeyi yedi.”[6]

 

Görüldüğü gibi Allah’ın ayeti, eve giren koyun ya da keçi türünden bir hayvanın midesine inerek ortadan kalkmıştır. Keçinin o ayet sayfasını yemiş olabileceği kabul edilse bile sayfada yazan ayetin ne olduğu bilinmesine rağmen bu ayetin neden tekrar kayıt altına alınmadığı ve Kur’an’a yazılmadığını anlamak mümkün değildir. İşte bu türden rivayetler üzerinden uydurulan din, Allah’ın apaçık dininin önüne geçirilmiş ve bir keçinin insafına mahkûm edilmiştir.

 

Müslim’de ise garip bir nesh iddiası yer almaktadır. Rivayet şu şekildedir:

 

“Allah, Bi’ru Maûne’de öldürülenlerle ilgili bir ayet indirdi ki, biz onu bir süre Kur’an olarak okuduktan sonra nesh edildi. (Ayet şuydu): Kavmimize bildirin ki, biz Rabbimize kavuştuk, O bizden razı oldu, biz de O’ndan!”[7]

 

Görüldüğü gibi ayet olarak inen bir metnin bir süre sonra nesh edildiği iddia edilmekte. Şayet iddia edildiği gibi nasih-mensuh tarzında bir uygulama olsa bile bu türden bir ifadenin nesh edilmesini gerektirecek bir şey olmadığı açıktır. Çünkü ayet herhangi bir hüküm ihtiva etmemektedir. Bu ayet rivayetinin nesh olduğunu iddia etmek ya Allah’ın bu kişilerden ya da bu kişilerin Allah’tan razı olmaktan vazgeçtiklerini söylemektir. Bunun son derece anlamsız ve tutarsız olduğu açıktır.

 

Yine başka bir hadis rivayeti şu şekilde bir iddiada bulunmaktadır:

 

“Ebu Yunus şöyle demiştir: Aişe kendisi için bir Mushaf yazmamı emretti ve ‘Namazlara ve orta namazına devam edin’ ayetine gelince ona haber vermemi söyledi. Ben de o ayete varınca kendisine haber verdim. Bana o ayeti namazlara, orta namazına ve ikindi namazına devam edin, Allah için tevazu halinde namaz kılın” şeklinde yazdırdı. Sonra da: ‘Ben bunu Resulullah’tan duydum’ dedi.”[8]

 

Bu rivayette de Hz. Aişe tarafından söz konusu ayetin farklı şekilde aktarıldığı ve bunu peygamberimizden bu şekilde duyduğu iddia edilmektedir. Oysa elimizdeki mevcut Kur’an nüshalarındaki ayette ilaveten bir ikindi namazı ifadesi yer almamaktadır. Dolayısıyla bu türden rivayetler ile Kur’an ayetlerinin eksik olduğu iddia edilmekte ve Kur’an itibarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır.

 

Yine başka bir rivayette beş sefer emme yolu ile kişinin emdiği kadına haram olmasından bahsedilen bir ayet olduğu iddia edilmiştir:

 

“Kur’an olarak inenler meyanında ‘Malum on emme ile haram sabit olur’ ayeti de vardı. Sonra (Rab Teâla) onları, malum beş emme ile neshetti. Bu (beş emme) ayetleri, Kur’an’ın okunan ayetleri arasında iken Aleyhissalatu vesselam vefat etti.”[9]

 

Rivayetten görüldüğü gibi Kur’an’ın okunan ayetlerinden olduğu söylenen ancak elimizdeki Kur’an’da bulunmayan ayet iddialarında bulunulmuştur. Madem iddiaya göre söz konusu ayet Kur’an’ın okunan ayetlerindenken peygamberimiz vefat etmiştir, o halde söz konusu bu ayet iddiasının elimizdeki Kur’an’ın okunan ayetlerinden biri olması gerekir. Ancak bu rivayetleri savunan çevreler söz konusu bu ayet iddiasını aynen okunuştan kalkmış ancak hükmü devam ediyor olarak kabul edilen “recm ayeti” gibi olduğunu iddia etmektedirler. Bu türden rivayetler ile Allah’ın Kitabı’nın nasıl iftiralara uğradığını görmek zor olmasa gerek.

 

Güvenilir kabul edilen hadis kitaplarındaki kimi rivayetler, insanların Allah ve din tasavvurlarında telafisi mümkün olmayan tahribatlara sebep olmaktadırlar. Tirmizi’de geçen bir diğer rivayet bu duruma örnektir:

 

“Bir gün Resulullah elinde iki kitapla çıkageldi ve ‘bu iki kitap nedir? Biliyor musunuz?’ dedi. Biz: ‘Hayır ey Allah’ın Resulü! Ama sen söylersen o başka!’ dedik. Sağ elindeki için dedi ki: “Bu âlemlerin Rabbinden gelen bir kitaptır ve içinde cennetliklerin ve onların babalarının, kabilelerinin isimleri vardır. Bu isimler, en sonuncusuna varıncaya kadar belirlenmiştir, sayıları kesinlikle ne artar ne eksilir.’ Sonra sol elindeki için de şöyle dedi: ‘Bu da âlemlerin Rabbinden gelen bir kitaptır ve içinde cehennemliklerin ismi ile onların babalarının ve kabilelerinin isimleri vardır. Bu isimler, en sonuncusuna varıncaya kadar belirlenmiştir, sayıları ne artar, ne eksilir.’ Ashap: ‘Her şey önceden bu şekilde belirlenmişse o zaman niye amel ediyoruz ey Allah’ın Resulü?’ derler. Bunun üzerine Resulullah: ‘İstikameti muhafaza ediniz, (mükemmele) yaklaşmaya çalışınız, çünkü cennetlik olan, hangi (kötü) ameli işlerse işlesin, sonunda onun cennetliklerin amelini işlemesi takdir olunur; cehennemlik olan da hangi (iyi) ameli işlerse işlesin, sonunda onun cehennemliklerin amelini işlemesi takdir olunur’ dedi. Sonra Resulullah iki eliyle işaret edip bu iki kitabı bıraktı ve ‘Rabbiniz kulları hakkında (kesin hüküm verip) işi bitirmiştir: Bir kısmı cennete, bir kısmı da cehenneme’ dedi.”[10]

 

Hadise göre Kur’an dışında peygamberimize Allah tarafından iki ayrı kitap daha verilmiştir. Üstelik cennetlik ve cehennemlik olan insanların isimleri, babalarının ve kabilelerinin isimlerine kadar yazmaktadır. Dolayısıyla Hz. Âdem’den kıyamet kopuncaya kadar var olacak tüm insanların isimlerinin bu kitapta yazdığı iddia edilmektedir. Bunun fiziki açıdan bile mümkün olmadığı açıkken dini yönünün ne kadar temelsiz ve Kur’an’a aykırı olduğunu tartışmaya gerek olmadığı kanaatindeyiz. Söz konusu kitapların peygamberimize kitap halinde nasıl verildiği ve bu kitapların nerede oldukları ise ayrı bir merak konusudur. Kur’an’da bu kitaplardan bahsedilmemesi ve ayetlerde peygamberimize sadece Kur’an’ın verildiğinin söylenmesi bu iddianın büyük bir iftira olduğunu anlamak için yeterlidir.

 

İşin diğer boyutunda ise insanların Allah’ın buyruklarına göre bir hayat yaşamalarının anlamsız olduğu, zaten cennetlikler arasında ismi zikredilmiş ise ölmeden önce bir şekilde cennetlik amel işleyeceği ya da ne kadar iyi ve takva sahibi bir insan olursa olsun şayet ismi cehennemlikler arasındaysa zaten ölmeden bir şekilde cehennemlik olacak şekilde işler yapacağı belirlendiğine göre bu noktada kişinin yapacağı bir şey kalmamaktadır. Bu rivayetin hem Allah’a hem Kur’an’a hem de peygamberimize atılmış büyük bir iftira olduğu açıktır.

 

[1]        Buhari, Suretu 92 (Suretu’l-Leyl); Müslim, Müsafirin, 50, 282, 284.

[2]        Buhari, Kitâbu’ş-Şurüt 15.

[3]        Tirmizi, Menakıb (3894). Buhari, Menakıbu’l-Ensar 16, Tefsir, Lem-Yekun 1; Müslim, Fezailu’s-Sahabe 122, (799).

[4]        Buhari, Hudud 31, 30, Mezalim 19, Menakibu’l-Ensar 46, Megazi 21, İ’tisam, 16; Müslim, Hudud 15. (1691); Tirmizi, Hudud 7, (1431); Ebu Davud, Hudud 23, (4418).

[5]        Müslim, Hudud 13, 1690; Ebu Davud, Hudud 23, 4415; Tirmizi, Hudud 8, 1434.

[6]        İbn Mace, Nikâh (1944).

[7]        Buhari, Megazi 38, Vitr 7, Cihad 9; Müslim, Mesacid 297, (677).

[8]        Müslim, Mesacid 207, (629); Ebu Davud, Salat 5, (410); Tirmizi, Tefsir, Bakara 2.

[9]        Müslim, Rada 24, (1452); Ebu Davud, Nikâh 11, (2062); Tirmizi, Rada 3, (1150); Nesai, Nikâh 51, (6, 100).

[10]       Tirmizi, Kader 8, (2142).

 

Kaynak: Allah’a Öğretilen Din – Emre Dorman

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir