Hadisler Arasındaki Çelişkilere Örnekler

Hadisler Arasındaki Çelişkilere Örnekler
Hadisler arasında son derece açık olan birçok çelişki görmek mümkündür. Bazen aynı kaynak içinde bazen de güvenilir kabul edilen söz konusu kaynaklar arasında birbiri ile çelişen ve diğerinin tam aksini iddia eden rivayetler bulunur. Sadece hadislerin kendi aralarındaki çelişkiler bile tek başına kalın bir kitap içeriği oluşturacak boyuttadır. Bu yüzden bu kısımda kısaca bazı örnekler ele alınacaktır.
Kan Aldırmak Orucu Bozar Mı?
Güvenilir kabul edilen hadis kitaplarında bir yandan kan aldırmanın, yapanın da yaptıranın da orucunu bozacağı söylenir: “Hacamat ettiren de, hacamat eden de orucunu açmıştır.”[1] Diğer yandan başka rivayetlerde peygamberimizin oruçlu iken kan aldırdığı söylenir.[2] Hacamat edenin de orucunun bozulacağını iddia etmek ise ayrı bir garipliktir. Bir başka rivayette peygamberimizin: “Üç şey vardır orucu bozmaz: Kan aldırmak, kusmak, ihtilam olmak.”[3] dediği iddia edilir.
Kan Alımından (Hacamat) Para Alınır Mı?
Bir rivayette peygamberimizin kan mukabilinde (hacamat yapılarak) alınan semenden (paradan, kazançtan) men ettiği söylenirken[4] başka bir rivayette: “Resulullah hacamat olur, kimseye ücretinde zulmetmezdi.”[5] denilmektedir.
Kusmak Orucu Bozar Mı?
Bir rivayette peygamberimizin kustuğu için orucunu açtığı iddia edilmiştir: “Ma’dan İbnu Talha, kendisine Ebu’d-Derda’nın şunu anlattığını söylemiştir: ‘Resulullah kustu ve orucunu açtı. Sevban’a bu meseleyi sordu. Sevban: ‘Doğru söylemiş, o zaman abdest suyunu ben döktüm’ dedi.”[6] Buna rağmen bir başka rivayette peygamberimizin, kusmanın orucu bozmayacağını söylediği iddia edilmiştir: “Üç şey vardır orucu bozmaz: Kan aldırmak, kusmak, ihtilam olmak.”[7] Örneğin Kur’an-ı Kerim’de oruçluyken kusan kişinin ne yapması gerektiğine dair bir bilgi yoktur. Bu yüzden orucunu devam ettirmeye gücü yeten kişi orucunu devam ettirebilir, kusması sebebiyle orucuna devam etmeye gücü yetmeyecek olan kişi de o günün orucunu başka bir günde kaza edebilir. Dolayısıyla oruçluyken kusmanın, kişinin durumuna göre değişebilecek bir sonucu vardır. Ayetler bu gibi durumlarda esneklik getirerek kolaylık sağlarlar. Ancak rivayetlerdeki ifadeler Allah’ın açıklamadığı durumları açıklamaya ve yeni hükümler getirmeye kalkışarak işi zorlaştırırlar. Örneğin kusmanın orucu açma sebebi olduğu rivayetini esas alan biri, kendisini en ufak şekilde etkilemeyecek biçimde az ya da çok kussa da orucunu açmak durumunda kalacaktır. Bu ise Allah’ın kolaylık ve esneklik sağladığı bir durumu sınırlamaktır. Şayet iddia edildiği gibi peygamberimiz kustuğu için orucunu açtıysa belki rahatsızlığı sebebiyle orucunu tamamlayamayacağına kanaat getirdiği için orucunu açmıştır. Bu ise zaten Allah tarafından insanlara tanınan bir hak ve kolaylıktır. Ancak böyle bir olayın gerçekten yaşanıp yaşanmadığını bilmeden, yaşanmışsa da hangi sebepten dolayı peygamberimizin bu şekilde davranmış olduğuna dair en ufak bir bilgiye sahip olmadan kustuğu için orucunu açtığını iddia etmek, benzeri birçok konuda olduğu gibi dinde olmayan ya da esnek bırakılmış şeyleri dine ilave etmektir.
Öpüşmek Orucu Bozar Mı?
Bir rivayette oruçluyken hanımını öpenin orucunun bozulacağı söylenir: “Resulullah’ın azadlılarından Meymune anlatıyor: Resulullah’a oruçlu iken, oruçlu hanımını öpen adam hakkında sorulmuştu: ‘İkisinin orucu da bozulur!’ buyurdular.”[8] Hz. Aişe’nin söylediği iddia edilen başka bir rivayette peygamberimizin oruçluyken hanımını öptüğü hatta mübaşerette bulunduğu (ten tene değecek şekilde cinsel temasta bulunmak) söylenir: “Resulullah oruçlu olduğu halde hanımlarından birini öperdi. (Hz. Aişe bunu söyleyip sonra güldü.)”[9] Bir başka rivayette şöyle der: “Resulullah oruçlu iken mübaşerette bulunurdu. O, nefsine hepinizden çok hâkim idi.”[10]
İhramlı Kişi Evlenebilir Mi?
Kur’an’da açıklanmayan her konunun Allah’ın Kur’an ilkelerine uygun şekilde serbest bıraktığı konular olduğunu anlayamayan ya da bir şekilde kabul etmeyenler, Yahudi ve Hıristiyanların düştükleri hatalara düşerek dinde olmayan detaylar ve cevabı verilmemiş şeylerle ilgili sorular sormaya kalkarak hem dini zorlaştırmış hem de çelişkili bir hale sokmuşlardır. Bunlardan biri de ihramlı olan kişinin evlenip evlenemeyeceği hususudur. Kur’an’da Hac ibadeti esnasında ihramda olan yani normal zamanda kendisine helal olan ama Hac esnasında yasaklanmış bazı şeyleri o dönem içinde kendisine haram kılan kişinin biri ile evlenip evlenemeyeceğine dair bir açıklama yoktur. Hac ibadeti esnasında ihramlıyken cinsel ilişkiye girmek yasak edilmiştir (Bakara Suresi 197). Ancak buna rağmen bir kişinin cinsel ilişkiye girmemek kaydıyla evlenmesine engel bir durum da bulunmamaktadır. Çünkü yasak olarak sayılan şeyler arasında evlilik sayılmamaktadır.
Ancak rivayetlerde peygamberimizin ihramlı kişinin evlenemeyeceğini ve başka birini de evlendiremeyeceğini söylediği iddia edilir: “Resulullah buyurdular ki: İhramlı ne evlenir, ne evlendirir, ne de dünür gönderir.”[11] Buna rağmen bir başka rivayette bizzat kendisinin ihramlı olduğu halde evlendiği söylenmektedir: “Resulullah Meymune validemiz ile ihramlı iken tezevvüc buyurdular (evlendiler).” (Nesai’ye ait bir başka rivayette: ‘İhramlı iken Resulullah evlendi’ denilir ancak Meymune ile evlendiği zikredilmez).[12]
Kıbleye Doğru Tuvalet Yapılır Mı?
Yine örneğin gerek küçük, gerek büyük tuvalet yapılırken kıbleye dönülmemesi söylenir: “Helaya gittiğiniz vakit, (abdest bozarken) kıbleye ne önünüzü ne de arkanızı dönün.”[13] Buna rağmen aynı zamanda söz konusu kaynaklarda peygamberimiz birtakım insanlar küçük ve büyük tuvaletleri için kıbleye dönmeyi hoş karşılamadıklarından, bu bidatı kaldırmak için tuvaletini kıbleye doğru yaptırdığı aktarılır: “Hz. Aişe anlatıyor: Resulullah’ın yanında, fercleriyle kıbleye yönelmekten hoşlanmayan bazı kimseler zikredilmişti, şöyle buyurdular: Bunların öyle yaptıklarını sanıyorum. Benim abdest bozmak üzere oturduğum yeri kıbleye çevirin.”[14] Yine bunu destekleyen bir rivayet de vardır: “Halk: ‘Kazayı hacet (büyük tuvalet) için çömelince ne kıbleye karşı ne de Mescid-i Aksa’ya yönel’ demektedir. Hâlbuki ben bir ihtiyacım için, (bir gün kız kardeşim) Hafsa’nın evinin damına çıkmıştım. Resulullah’ı yüzünü Şam’a, arkasını da kıbleye çevirmiş olarak kazayı hacet yapıyor gördüm.”[15]
Sırt Üstü Yatarken Ayak Ayak Üstüne Atılabilir Mi?
Bir rivayette peygamberimizin sırt üstü yatarken ayak ayak üstüne atılmasını yasakladığı ifade edilmiştir: “Resulullah buyurdular ki: Biriniz sırtüstü uzanıp, sonra da ayak ayak üstüne atmasın.”[16] Bir diğer rivayette ise peygamberimizin bu şekilde ayak ayak üstüne atarak sırtüstü yattığının görüldüğü ifade edilmiştir: “Abbad İbnu Temim’in amcasından naklettiğine göre, amcası, Resulullah’ı mescitte, ayaklarından birini diğerinin üzerine koymuş vaziyette sırtüstü yatarken görmüştür. (İmam Malik şu ziyadeyi kaydetmiştir: ‘İbnu’l-Müseyyeb’ten bana ulaştığına göre Hz. Ömer ve Osman da böyle yaparlardı.)”[17]
Bir Namaz Günde İki Kere Kılınabilir Mi?
Bir rivayette bir namazın günde iki defa kılınması yasaklanmıştır: “İbnu Ömer şunu anlatmıştır: “Resulullah buyurdular ki: “Bir günde aynı namazı iki sefer kılmayın.”[18] Diğer taraftan kılınabileceği söylenmiştir: “Peygamber Efendimiz namaz kıldırdıktan sonra, iki kişinin mescidin bir köşesinde namaz kılmayıp oturduklarını gördü. Onlara neden cemaatle beraber namaz kılmadıklarını sorunca, “Biz evimizde kıldık” dediler. Bunun üzerine Resulullah “Böyle yapmayınız. Sizden biri evinde namazı kılıp sonra da imamı namaz kılmamış bir halde bulursa onunla birlikte yine kılsın. Çünkü o kendisi için nafile olur.”[19] Başka bir rivayet de ilk rivayet ile çelişmektedir: “Hz. Muaz, Resulullah ile yatsıyı kılar, sonra kavmine döner, bu namazı onlara kıldırırdı.”[20]
Şiir Şeytan İşi Midir?
Bir rivayette peygamberimizin: “Şiirde hikmet vardır.”[21] dediği iddia edilmiş öte taraftan bir başka rivayette ise: “Sizden birinin içine onu bozacak irin dolması, şiir dolmasından hayırlıdır.” dediği ve yürümekte iken karşısına şiir irşat eden bir şair çıkınca “Şeytanı tutun” veya “Şeytanı yakalayın” diye emrettiği söylenir.[22] Buna rağmen bir başka rivayet ise şu şekilde gelmiştir: “Ben, Resulullah ile yüz defadan fazla birlikte oturdum. Ashabı ona şiirler okuyor, cahiliye devriyle ilgili hadiseleri zikrediyorlardı. Resulullah da sessizce onları dinlerdi. Bazen (anlatılanlara) onlarla birlikte tebessüm buyurduğu olurdu.”[23]
Peygamberimiz Yüzüğünü Hangi Eline Takardı?
Bir rivayette peygamberimizin yüzüğünü sağ eline taktığı[24], hemen ardından gelen başka bir rivayette ise yüzüğünü sol eline taktığı ifade edilmektedir.[25] Peygamberimiz hiç yüzük takmamış bile olabilir. Takmışsa da bazen sağ, bazen de sol eline takmış da olabilir. Bu tür rivayetlerdeki sıkıntı, parmağa takılan yüzükten ya da onun hangi ele takılmış olmasından dini içerikli bir sünnet devşirmeye çalışılmasındadır.
Peygamberimiz Saçını ve Sakalını Boyamış Mıdır?
Bu konudaki bir rivayet şu şekildedir: “İbnu Ömer, rivayete göre, sakalını sufra denen sarı boya ile boyar ve derdi ki: “Ben, Resulullah’ı gördüm, sakalını bununla boyamıştı, en çok sevdiği boya da bu idi. Bununla elbisesini boyadığı da olurdu.”[26] Bu rivayette sakalını ve elbisesini sarı boya ile boyadığı söylenir ancak bir diğer rivayette peygamberimizin sarıya boyanmış kumaşı yasakladığı iddia edilir.[27]
Başka bir rivayette ise: “Resulullah’ın saç ve sakalındaki aklardan sorulunca (Enes) şöyle cevap vermiştir: “Allah O’nu, beyazla (lekelememiş) çirkinleştirmemiştir. O, kişinin başında ve sakalında bulunan beyazları yolmasını mekruh addederdi. Ve (Enes): “Resulullah saçlarını boyamadı. Beyaz kıl (onda nadirdi ve sadece) alt dudağında, şakaklarında ve başında bir nebzecik vardı” derdi.”[28] Görüldüğü gibi bu hadis rivayetinde saç ve sakalın beyazlaması Allah tarafından çirkinleştirilmek olarak ifade edilmiş ve peygamberimizin saçını hiç boyamadığı iddia edilmiştir.
Buna rağmen saçların ağarmasıyla ilgili şöyle bir rivayette bulunmaktan da geri kalınmamıştır: “Resulullah buyurdular ki: “Saçtaki akları yolmayın. Zira bir kimse Müslüman iken tek bir kıl bile ağarmış olsa bu Kıyamet günü onun için mutlaka bir nur olur.”[29] Görüldüğü gibi peygamberimizin saç ve sakalını boyayacak bir duruma gelmediği, saç ve sakalının ağarıp beyazlıkla lekelenmediği iddia edilmiştir. Buna rağmen bir başka rivayet ise şu şekildedir: “Hz. Ebu Bekir: “Ey Allah’ın Resulü, saçların ağardı, yaşlandın” dedi. Resulullah: “Beni, Hud, Vakı’a, Mürselat, Amme yetesaelun ve İza’ş’Şemsü Küvviret sureleri ihtiyarlattı” cevabını verdi.”[30]
Yukarıda da dikkat çekildiği gibi peygamberimizin sakalını sarı bir boya ile boyadığı rivayet edilirken bunu destekleyecek şekilde saçlarını sarıya boyamış birini beğenip takdir ettiği rivayet edilmiştir: “(Saçlarına) kına yakmış bir adam gelmiştir. Hz. Peygamber: “Bu ne güzel!” buyurup takdir etti. (Az sonra) kına ve ketem ile boyanmış biri geldi. “Bu evvelkinden de güzel!” buyurdu. Sonra (saçlarını) sarıya boyamış biri daha gelmişti ki: “Bu öbürlerinden de güzel!” buyurdu.”[31] Buna rağmen bir başka rivayette ise sakalını ve saçını sarıya boyamış olan bir adama sarı boyasını yıkamasını söylediği iddia edilmiştir: “Resulullah Cirane’de iken umre için ihrama girmiş bir adam geldi. Adamın sakal ve saçları sarıya boyanmış, sırtında da za’feran lekeleri bulunan bir cübbe vardı. “Ey Allah’ın Resulü,” dedi, “Şu gördüğün vaziyette, umre için ihrama girdim!” Resulullah: “Şu cübbeyi çıkar, sarı boyayı da yıka!” diye emretti.”[32]
Peygamberimizin Aldığı Gusül Abdestleri Hakkında
Hadis rivayetlerinde peygamberimizin özel hayatına dair her durumunda sanki peygamberimizin yanındalarmış gibi rivayetlerde bulunmaktan geri kalınmamıştır. Eşleri ile ne zaman birlikte olduğundan sonrasında her defasında gusül abdesti alıp almadığına kadar peygamberimizin eşleri ile münasebetlerinin raporunu tutan rivayetler bulunmaktadır. Söz konusu rivayetlerden biri şu şekildedir: “Enes’in bize anlattığına göre, Resulullah’ın tek bir gusülle bütün hanımlarını dolaştığı olmuştur.”[33] Bu iddiaya göre peygamberimiz kimi zaman aynı gün içinde bütün eşleri ile cinsel ilişkiye girmiş ve her seferinde gusül almamıştır. Başka bir rivayette ise her seferinde gusül aldığı iddia edilmiştir: “Resulullah, bir gün bütün hanımlarına uğradı. Her birisinin yanında ayrı ayrı yıkandı. Kendisine: ‘Ey Allah’ın Resulü’ dedim, ‘En sonunda bir kere yıkansanız olmaz mı?’ ‘Böyle yapmak daha temiz daha hoş ve daha paktır!’ buyurdular.”[34] Öte taraftan aynı eşle bir kere birlikte olunduktan sonra tekrar birlikte olunmak için abdest alınması gerektiği söylenmiştir: “Resulullah buyurdular ki: ‘Biriniz ehline temas eder sonra tekrar etmek dilerse ikisi arasında abdest alsın.”[35] Görüldüğü gibi bu türden rivayetler hem yakışıksız hem de kendi içinde tutarsızdır.
Ehli Kitaba Muhalefet Etmek Gerekli Midir?
Bazı rivayetlerde peygamberimizin Yahudi ve Hıristiyanlara muhalefet edilmesini söylediği iddia edilmiştir: “Resulullah buyurdular ki: “Yahudiler ve Hıristiyanlar (saçlarını) boyamazlar. Siz onlara muhalefet edin.”[36] Görüldüğü gibi bu rivayette peygamberimizin Yahudi ve Hıristiyanlara yani Ehli Kitaba muhalefet etmeyi söylediği iddia edilir. Buna karşın başka bir rivayette ise peygamberimizin vahiy ile bildirilmemiş konularda Ehli Kitaba uygun hareket etmekten hoşlandığı söylenir: “Ehli Kitap saçlarını düz salınmaya bırakırlar, müşrikler de ayırırlardı. Resulullah ise (vahiy yoluyla) emredilmediği hususlarda Ehli Kitaba uygun hareket etmekten hoşlanırdı. Bu sebeple saçını alnından serbest bıraktı. Bilahare (bütün müşrikler Müslüman olduktan sonra) saçlarını (alnından) ayırdı.”[37] Kur’an’da saçın boyanması ya da ne şekilde taranacağına dair bir emir ya da açıklama olmadığına göre ikinci rivayet esas alındığında, ilk rivayette iddia edilen muhalefet etme gerekliliği de ortadan kalkmalıdır. Bu iki rivayetin kendi arasında çeliştiği açıktır.
Ateşle Dağlama Yapmak Yasak Mıdır?
Peygamberimizin şifa olduğunu ifade etmesine rağmen ateşle dağlama yapmayı yasakladığı iddia edilir: “Resulullah buyurdular ki: “Şifa üç şeydedir: Bal şerbeti, kan aldırma, ateşle dağlama. Ancak ümmetimi dağlamaktan menediyorum.”[38] Buna rağmen dağlama yaptığı ile ilgili de bir rivayet bulunur: “Resulullah, Sa’d İbnu Zürare’yi sivilce sebebiyle dağladı.”[39]
Peygamberimiz Dua Ederken Ellerini Açmış Mıdır?
Bazı rivayetlerde peygamberimizin dua ederken ellerini açtığı ve yukarı kaldırdığı söylenir: “Resulullah dua ederken ellerini öyle kaldırdı ki, koltuk altlarının beyazlığını gördüm.”[40] “Resulullah ellerini dua ederken kaldırınca onları yüzlerine sürmedikçe geri bırakmazlardı.”[41] Buna rağmen başka bir rivayette ellerini açmadan işaret parmağı dışında başparmağı ve orta parmaklarını kapatıp dua ettiği rivayet edilmiştir: “Ben Resulullah’ın ne minberde ne de bir başka şey üzerinde dua yaparken ellerini uzattığını gördüm. Bilakis baş ve orta parmaklarını kapayıp şehadet parmağını açmış vaziyette gördüm.”[42]
Vahşi Hayvanların Eti Helal Midir?
Yenilmesi haram ilan edilen hayvanlar ile ilgili de birçok çelişkili rivayet görmek mümkündür. Örneğin bir rivayette peygamberimizin, sırtlanın av hayvanı olduğunu ve etinin yenilebileceğini söylediği iddia edilirken[43] diğer bir rivayette peygamberimizin kesici dişli vahşi hayvanların yenilmesini yasakladığı[44] bir diğerinde ise “Resulullah’a sırtlan hakkında (eti helal mi?) diye sordum. “Sırtlanı yiyen biri de var mı?” dedi. Bunun üzerine kurdun etinin yenmesini sordum. “Kendisinde hayır olup da kurdu yiyen biri var mı?” diye cevap verdi.”[45] şeklinde bir rivayet aktarılarak peygamberimizin sırtlan etinin helal olmadığını ifade ettiği iddia edilmiştir.
Peygamberimiz Çekirge Yemiş Midir?
Hadis rivayetleri içinde neredeyse her konuda birbiri ile çelişen rivayetler bulmak mümkündür. Bunlardan biri de peygamberimizin çekirge yiyip yemediği ile ilgilidir. Bir rivayette çekirgeyi yemeyeceğini ama yiyen birine de yemeği yasak etmeyeceğini söylediği iddia edilmiştir: “Resulullah’a çekirgeden sorulmuştu. ‘Onlar, Allah’ın en kalabalık ordularıdır. Onu ne yerim ne de haram kılarım’ buyurdular.”[46] Diğer bir rivayette ise peygamberimizin sefer esnasında çekirge yediği rivayet edilmiştir: “Resulullah ile beraber (altı veya yedi sefer) gazveye çıkmıştık. Gazve esnasında birlikte çekirge yedik.”[47]
Dışkı Yiyen Hayvanların (Cellâle) Eti Yenilebilir Mi?
Bazı rivayetlerde peygamberimizin dışkı ve pislik türü şeyler yiyen hayvanların yenilmesini hatta bunu yapan bazı hayvanların sütlerinin içilmesini ve üzerlerine binilmesini de yasak ettiği iddia edilir: “Resulullah öldürülmek için hedef ittihaz edilmiş (ve mücesseme denilen) hayvanın yenilmesini, pislik yiyen (ve cellâle denen) hayvanın yenilmesini, sütünün içilmesini ve su tuluğunun ağzından su içilmesini yasakladı.”[48] Birçok hayvanın zaman zaman dışkı yediği görülebilir. Hatta bunlara deve ve sığır cinsinden hayvanlar ile koyun, keçi ve tavuk türünden hayvanlar da dâhildir. Bu yüzden genellikle Hanefi mezhebine göre bir hayvanın kurban edilebilmesi için deve ve sığır cinsi hayvanların on gün, koyun ve keçi gibi hayvanların dört gün ayrı bir yere kapanarak pislik yemesinin önlenmesi gerektiği görüşü benimsenmiştir. Bu rivayet esas alındığında bu türden hayvanların hiçbirisinin etinin yenilmemesi gerekir. Kimse özellikle açık arazide dolaşan hayvanların her an ne yediklerini gözlemleyemez. Bununla birlikte başka bir rivayette dışkısını yediğini gördüğü için tavuk yemek istemeyen birine peygamberimizin cellâleyi yediği söylenmiştir: “Ebu Musa’ya bir tavuk getirilmişti. Cemaatten birisi ayrıldı. (Ebu Musa): ‘Neyin var?’ diye sordu. Adam: ‘Ben onu pis bir şeyler yerken gördüm ve tiksindim ve yememeye yemin ettim’ cevabını verdi. Bunun üzerine Ebu Musa: ‘Yanaş ve ye! Zira ben, Resulullah’ı (cellâleyi) yerken gördüm’ dedi ve adama, yemini için kefarette bulunmasını emretti.”[49] Bu rivayet esas alındığında ise peygamberimizin bu şekilde bir yasak getirmediği ve kendisinin de cellâle olan hayvanlardan yediğinin iddia edildiği görülmektedir.
At Eti Yenilebilir Mi?
Bir rivayette peygamberimizin yenilmesini yasakladığı hayvanlar arasında at da sayılmaktadır: “Resulullah, at, katır ve eşek etini yemeyi yasakladı.”[50] Başka bir rivayette ise at etinin yenilmesini yasaklamadığı rivayet edilmiştir: “Hayber (in fethi) zamanında at ve vahşi eşek eti yedik. Resulullah ehil eşek (etin)i yasakladı ve ata müsaade etti.”[51] Bir diğer rivayette ise Hayber fethi sırasında at etinin de yasak edildiği iddia edilerek kendi arasında açık bir çelişki ortaya çıkarılmıştır: “…Ayrıca size ehil eşekler, onların atları, katırları, vahşi hayvanlardan her bir kesici dişi olan, kuşlardan da her bir pençeleri olan haramdır! buyurdular.”[52]
Başka bir rivayette ise peygamberimizin zamanında Medine’de hep birlikte at eti yedikleri rivayet edilmiştir: “Biz, Resulullah zamanında bir at kestik. O zaman Medine’de idik. Hepimiz onu yedik.”[53] Rivayetlerin kendi aralarında çelişkili oldukları açıktır. Genelde bu türden rivayetlerden dönemin şartlarına göre at etinin yenilmesinin haram ya da helal kılındığı iddia edilse de bu iddiaların yorumdan ibaret oldukları ve rivayetlerde vurgulanmadıkları açıktır.
Kertenkele Öldürmek Sevap Mıdır?
Bazı rivayetlerde kertenkelelerin öldürülmesinin emredildiği görülmektedir: “Resulullah kelerin öldürülmesini emretti ve onu fuveysıka diye isimlendirdi.”[54] Başka bir rivayette ise kertenkele öldürmenin vuruş sevapları hesaplanmıştır: “Resulullah buyurdular ki: Kim keleri ilk darbede öldürürse ona yüz sevap yazılır. İkinci vuruşta öldürürse daha az kazanır. Üçüncü vuruşta ise bundan da az sevap kazanır.”[55] Hz. Aişe’den geldiği iddia edilen bir diğer rivayet ise peygamberimizin kertenkeleyi öldürün diye emretmediğini söyler: “Resulullah keler için fuveysık (fasıkçık) dedi ama ‘öldürün!’ diye emrettiğini işitmedim.”[56]
Peygamberimiz Gözlerine Kaçar Defa Sürme Çekerdi?
Peygamberimizin gözüne sürme çektiği rivayet edilir. Üstelik bazı rivayetler hangi gözüne hangi sırayla ve kaç defa sürme çektiğine kadar detay içerir. Buna rağmen bir rivayette “Üç kere sağ gözüne çekerdi, onunla başlar, onunla bitirirdi. Sol gözüne de iki kere çekerdi.” denilir ancak aynı yerde bir de şu rivayet edilmiştir denilerek kendisinin değil sürmedanının sürmeyi çektiği ve her iki gözüne de üç kere sürme çektiği ifade edilir: “Resulullah’ın bir sürmedanı vardı. Her gece şu gözüne üç, öbür gözüne de üç kere sürme çekerdi.”[57]
Peygamberimiz Ayakta Küçük Tuvaletini Yapmış Mıdır? Sonra Abdest Almış Mıdır?
Bir hadiste peygamberimizin hiçbir vakit ayakta küçük tuvaletini yapmadığı söylenirken[58] bir diğerinde peygamberimizin ayakta tuvaletini yaparken görüldüğü rivayet edilir.[59] Bir rivayette peygamberimiz için küçük tuvaletini yaptıktan sonra abdest alır ve su ile yıkardı denilmekte,[60] bir diğer rivayette ise peygamberimiz küçük tuvaletini yaparken Hz. Ömer’in arkasında, elinde su kabı ile durduğu, peygamberimizin “Bu da ne, ey Ömer?” diye sorduğu, Hz. Ömer’in “Sudur, yıkanırsın!” dediği, peygamberimizin ise “Ben her bevledişimde (küçük tuvaletimi yaptığımda) abdest almakla emrolunmadım.” dediği iddia edilir.[61]
Ayakta Su İçilebilir Mi?
Bir başka hadis rivayetinde peygamberimizin ayakta su içilmesini yasakladığı söylenirken,[62] bazı hadislerde ise peygamberimizin ayakta su içtiği rivayet edilir: “Resulullah’a zemzem suyu verdim, ayakta içti.”[63] “Resulullah evime geldi. Duvara asılı duran kırbanın ağzından ayakta su içti.”[64] Buna rağmen bir başka rivayette de peygamberimizin: “Sizden kimse sakın ayakta içmesin. Kim unutarak içerse hemen kussun.”[65] dediği iddia edilir. Dikkat edilirse içilen şey içki ya da zehir değildir. Ayakta içilen su için kusmayı gerektirecek ne olabilir? Bir başka rivayette ise: “Biz Resulullah devrinde yürürken yer, ayakta iken içerdik.”[66] ifadesi yer alır.
Su Tulumunun Ağzından Su İçilebilir Mi?
Bir hadiste şu şekilde bir ifade yer alır: “Resulullah su tulumu yahut kırbanın ağzından su içmeyi yasakladı.”[67] Buna rağmen peygamberimizin kırbanın ağzından su içtiği de rivayet edilmiştir: “Resulullah evime geldi. Duvara asılı duran kırbanın ağzından ayakta su içti.”[68]
Hangi Peygamber Daha Üstündür?
Bir hadiste peygamberimizin: “İnsanlar (Kıyamet günü) diriltilecekleri zaman yerden ilk çıkacak olan benim. Onlar (huzur-u ilahiye) geldiklerinde (onlar adına) hatipleri ben olacağım. (Allah’ın rahmetinden) ümidlerini kestiklerinde (rahmet ve mağfireti) onlara ben müjdeleyeceğim. O gün Livdu’l-hamd (şükür sancağı) benim elimde olacak. Âdemoğlunun Allah’a en kerim olanı da benim. Bunda fahr (övünme) yok!”[69] dediği iddia edilir. Bir başkasında ise “Kıyamet günü geldi mi, ben peygamberlerin imamı, hatibi ve (onlar arasında) şefaat (etmeye yetki) sahibi olacağım.”[70] dediği iddia edilir. Buna karşın bir diğer rivayet ise şu şekilde gelmiştir: “Resulullah’a bir adam gelip: ‘Ey Hayru’l-Beriyye (yaratılmışların en hayırlısı)’ diye hitap etmişti. Aleyhissalatu vesselam hemen müdahale etti: ‘Bu söylediğin İbrahim aleyhisselamın vasfıdır.’”[71] Yine söz konusu ilk iki rivayetteki iddialara rağmen başka rivayetlerde: “Peygamberlerden birini diğerine üstün kılmayın.”[72] “Bir kulun: Benim, Yunus İbnu Metta’dan hayırlı (üstün) olduğumu söylemesi uygun olmaz.”[73] “Hıristiyanların Meryemoğlu İsa’yı övmede haddi aştıkları gibi, beni övmede siz de haddi aşmayın. Bilin ki ben sadece bir kulum. Benim hakkımda Allah’ın kulu ve elçisidir deyin.”[74] ve “Beni Musa’ya üstün tutmayın”[75] dediği rivayet edilir. Özellikle örnek verilen bu son dört hadis rivayetinin Kur’an’a uygunluğu ve peygamberimizin insanlara nasihat verirken bu türden sözler söylemiş olmasının mümkün olduğu son derece açıktır. Dolayısıyla bu yöntemden hareketle yani rivayetlerin Kur’an’a arz edilmesiyle, bir sözün peygamberimizin ağzından çıkmış olup olamayacağına dair kesin olmamakla birlikte bir kanıya varmak mümkündür.
Peygamberimiz “Efendimiz” Midir?
Genellikle peygamberimiz ile ilgili konuşulurken “Peygamber efendimiz” ifadesinin kullanıldığını görürüz. Bu ifade şayet “Bir topluluğun ileri gelen kişisi, lideri, önderi” şeklinde kullanılıyorsa bu kullanımda bir sorun yoktur. Ancak “Âlemlerin efendisi” şeklindeki kullanımlar doğru değildir. Çünkü bu ifade Allah için kullanılır. Genellikle rivayetlerde peygamberimizin kendisini “İnsanlığın efendisi” olarak tanımladığı iddia edilmiştir. Ancak buna karşı çıktığına dair de rivayetler bulunmaktadır. Söz konusu rivayetler şu şekildedir:
“Kıyamet günü insanların efendisi benim.”[76] Bir diğer rivayet de şu şekildedir: “Ben Âdem’in çocuklarının efendisiyim.”[77] Buna rağmen bir başka rivayette kendisine bu şekilde hitap edilmesine ve abartılı şekilde övgüler yapılmasına karşı çıktığı iddia edilmiştir: “Beni Amir heyetiyle Resulullah’ın yanına gitmiştik. ‘Sen bizim efendimizsin!’ diye hitap ettik. ‘Efendi, Allah’tır!’ buyurdular. Biz: ‘Fazilette en ileride olanımız, mertlikte en başta gelenimizsin!’ dedik. Bize: ‘Söylediğinizin hepsi bu veya buna yakın bir söz olsun. Şeytan sizi (mübalağalı metihlerde) koşturmasın’ buyurdular.”[78] Bu rivayetlerin kendi aralarında çeliştikleri açıktır. Şayet bu şekilde bir diyalog yaşanmışsa peygamberimizin bu tavrının Kur’an’a uygun olduğu da açıktır. “Hiçbir insanın, Allah’ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra insanlara: ‘Allah’ı bırakıp bana kul olun!’ demesi mümkün değildir. Bilakis şöyle der: Okuyup araştırdığınız şeylere, öğrettiğiniz şu Kitap’a dayanarak benliklerini Allah’a adamış kullar olun. O, size melekleri ve peygamberleri Rabler edinmenizi emretmez. Siz Müslüman olduktan sonra, size kâfir olmayı mı emredecek?” (Ali İmran Suresi 79-80).
Cennete İlk Kim Girecektir?
Yine bir hadiste cennetin kapısının ilk olarak peygamberimize açılacağı, cennetin kapısındaki meleğin peygamberimizden önce hiç kimseye kapıyı açmamak üzere emir aldığı ifade edilirken[79] bir başka hadiste “Ey Bilal! Ne ile benden önce cennete girdin? Her ne zaman cennete girdiysem, her seferinde önümde senin hışırtını işittim. Dün gece de cennete girmiştim, önümde (yine) senin hışırtını duydum.”[80] dediği iddia edilir. Bir başkasında ise “Ey Ebu Bekir, ümmetimden cennete ilk girecek kimse olman sana yetmez mi!”[81] dediği rivayet edilir. Bir başka rivayette ise bu kişi Hz. Ömer olarak gösterilmiştir: “Hakk’ın musafaha ettiği ilk kimse Ömer’dir. İlk selam verdiği kimse de odur. İlk elinden tutup cennete koyacağı kimse de o olacaktır.”[82]
Cemaat İle Kılınan Namazın Sevap Derecesi Nedir?
Hadislerde cemaat ile kılınan namazların bireysel kılınan namazlardan daha üstün olduğu iddia edilmiştir. Ancak cemaat ile kılınan namazın kaç kat daha fazla sevap olduğu rivayetleri kendi aralarında çelişkilidir. Bir rivayette yirmi yedi, diğerinde ise yirmi beş olarak zikredilmiştir. “Resulullah buyurdular ki: Cemaatle kılınan namaz, ayrı kılınan namazdan yirmi yedi derece üstündür.”[83] “Resulullah buyurdular ki: Kişinin cemaatle kıldığı namaz, evinde ve işyerinde kıldığı namazından yirmi beş kat daha sevaplıdır.”[84]
Hayızlı Kadın Mescide Girebilir Mi?
Adet (regl) dönemlerinde kadınların mescide girip giremeyeceklerine dair de birbiri ile çelişen rivayetler bulunmaktadır. Bir rivayete göre peygamberimizin hayızlı kadının mescide girmesini yasakladığı iddia edilmiştir: “Resulullah buyurdular ki: Bu evlerin yönünü mescitten çevirin. Zira ben, mescidi hayızlı kadına da cünüp kimseye de helal kılmıyorum.”[85] “Hiçbir hayızlı veya cünüp mescide giremez.”[86] Bunun aksini söyleyen rivayetler ise şu şekilde gelmiştir: “Resulullah (bir gün) bana ‘Mescitten humrayı (küçük hasır) bana getiriver’ (Ya da ‘Ben mescitteyken humrayı bana getiriver’) buyurdular. ‘Hayızlıyım’ diye cevap verdim. ‘Senin hayızın elinde değil ki!’ dediler.”[87] “Resulullah bizden biri hayızlı olduğu halde onun kucağına başını koyar, Kur’an okurdu. Bizden birimiz hayızlı iken Resulullah’ın humrasını mescide taşır ve yayardı.”[88]
Bulaşıcı Hastalık Yok Mudur?
Peygamberimizin, bulaşıcı hastalık olmadığını söylediğine dair rivayetler bulunmaktadır: “Hastalık türünden hiçbir şey hiçbir şeye sirayet etmez/bulaşmaz.”[89] “Adva (hastalık bulaşması), safer (aç kurt/aç yılan saldırması), hame (uğursuz kuş veya intikamını almamış ruhun kötülük yapması) diye bir şey yoktur.”[90] “Ne sirayet (bulaşma), ne de uğursuzluk vardır.”[91] Söz konusu bu rivayetlere göre bulaşıcı hastalık yoktur. Bunun bilimsel açıdan kabul edilmesi mümkün değildir. Buna rağmen başka rivayetlerde: “Bir yerde veba çıktığını duyarsanız oraya girmeyiniz, bulunduğunuz yerde veba çıkmışsa oradan ayrılmayınız.”[92] “Cüzzamlıdan, aslandan kaçar gibi kaç.”[93] ve “Hastalıklı olan, sakın sıhhatli olanla beraber olmasın.”[94] dediği iddia edilmiştir. Öte taraftan yine başka bir rivayet şu şekilde gelmiştir: “Resulullah cüzzamlı bir kimsenin elinden tuttu ve kendi eliyle birlikte tabağa koydu, sonra da: ‘Allah’a güvenerek ve O’na tevekkül ederek ye!’ buyurdu.”[95] Bir başka rivayette ise kendisine gelen heyet içinde cüzzamlı bir adam olduğu için kendisine haber göndererek onun sözünü uzaktan aldığı ve hemen geri dönmesini söylediği iddia edilmiştir: “Sakif heyeti arasında bir de cüzzamlı vardı. Resulullah ona bir haber göndererek: ‘Biz seninle bey’atımızı yaptık (sözleştik), sen hemen geri dön!’ buyurdular.”[96] Görüldüğü gibi peygamberimiz adına uydurulan bu türden rivayetler ile hem asılsız iddialarda bulunulmuş hem de peygamberimiz bir dediği/yaptığı bir dediğine/yaptığına uymayan yani kendi kendisi ile çelişen biri olarak sunulmuştur.
İlk İnen Vahiy Hangisidir?
İlk inen vahiy ile ilgili de birbiri ile çelişen hadis rivayetleri bulunmaktadır. Örneğin iki rivayetten ilkine göre peygamberimize gelen ilk vahiy Alak suresinin ilk beş ayetidir.[97] Diğer rivayete göre ise ilk inen vahiy, Müddessir suresidir.[98]
Bazı surelerin Kur’an’ın kaçta kaçına denk olduğuna dair de birtakım rivayetler bulunmaktadır. Bunların da kendi aralarında çelişen örneklerini görmek mümkündür. Örneğin bir rivayet: “Resulullah buyurdular ki: İza Zülzilet (Zilzal) suresi, Kur’an-ı Kerim’in dörtte birine denktir.”[99] şeklinde kaydedilmiştir. Ancak aynı kaynakta geçen ama ravisi farklı olan bir diğer rivayet ise: “Resulullah şöyle buyurmuştur: İza Zülzilet (Zilzal) suresi Kur’an-ı Kerim’in yarısına denktir.”[100] şeklindedir.
Kur’an Karşılığında Ücret Alınabilir Mi?
Yine Kur’an’ı okuma ve öğretme karşılığında insanlardan maddi beklenti içinde olunup olunamayacağı hususunda da birbiri ile çelişen rivayetler göze çarpmaktadır. Örneğin Tirmizi’de geçen bir rivayete göre peygamberimizin “Kim Kur’an okursa (isteyeceğini) Allah’tan istesin. Zira birtakım insanlar zuhur edecek, onlar Kur’an okuyup, okudukları mukabilinde halktan (dünyalık) isteyecekler.”[101] dediği iddia edilir. Ebu Davud’da geçen başka bir rivayette kendilerine yazı ve Kur’an öğrettiği kimselerin kendisine bir yay hediye ettiklerini söyleyen kişiye peygamberimizin şöyle bir cevap verdiği iddia edilir: “Eğer ateşten bir takı takınmayı seversen kabul et!”[102] Bu rivayetlerin tam aksini iddia eden ve Buhari’de geçen bir rivayet dikkat çekmektedir. Buna göre peygamberimizin şöyle buyurduğu iddia edilmiştir: “Üzerine ücret almada en haklı olduğunuz şey Kitabullah’tır.”[103]
Kadir Gecesi Ramazan’ın Hangi Gecesidir?
Bilindiği gibi Kadir gecesi Kur’an’da da dikkat çekilen ve Kur’an’ın indirilmeye başlandığı Ramazan ayının gecelerinden biridir. Kur’an’da hangi gece olduğu söylenmemesine rağmen o gece için “Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır.” (Kadir Suresi 3) ifadesi kullanılmaktadır. Hangi gece olduğunun söylenmemiş olmasının mutlaka kendi içinde bir hikmeti vardır. Kadir gecesini Ramazan’ın tüm gecelerinde aramak, daha doğru ve içten bir tutum olacaktır. Ancak hadis rivayetlerine bakıldığında bu konuda da peygamberimizin farklı gecelere işaret ettiği iddiası yer alır.
Allah’ın açıklamadığı bir şeyi peygamberimiz üzerinden açıklatmak ayrı, söz konusu gecenin hangi gece olduğuna dair farklı rivayetlerde bulunarak çelişki oluşturmak ayrı bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Peygamberimizin dilinden ifade edilen ilgili rivayetler şu şekildedir: “Kadir gecesini Ramazan’ın son on gününde arayın.”[104] “Öyleyse Kadir gecesini aramak isteyen son yedide arasın”[105] “Kadir gecesini (Ramazan’ın) yirmi dördünde arayınız.”[106] En meşhur rivayetlerden birinde ise Kadir gecesinin yirmi yedinci gecede olduğu iddia edilmiştir: “…Kendisinden başka ilah olmayan Zat-ı Zülcelal’e yemin olsun, Kadir gecesi Ramazan ayındadır. Ve o gece, Resulullah’ın bize kalkmamızı emrettiği gecedir, o da yirmi yedinci gecedir. Bunun emaresi, o gecenin sabahında güneşin beyaz ve ışınsız olarak doğmasıdır.”[107]
Bir diğer rivayet ise şu şekilde gelmiştir: “Resulullah buyurdular ki: ‘Kadir gecesi bana (bugün rüyamda) gösterildi (şu anda hangisi olduğunu unuttum). O gecenin sabahında kendimi su ve toprak içinde secde eder buldum.’ Derken hava bozdu, yağmur başladı. Zaten mescit çardak şeklindeydi (üstü ağaç dallarıyla örtülü idi). Resulullah’ın burnu (alnı) üzerinde ve burun yumuşaklarında su ve toprak bulaşığını gördüm. O gün Ramazan’ın yirmi birinci sabahıydı.”[108] Bir başka rivayette ise Kur’an’da bu gecenin Ramazan’ın hangi gecesi olduğu açıklanmadığı için Kur’an’a uygun bir şekilde yani peygamberimiz tarafından söylenmiş olması muhtemel bir biçimde gelmiştir: “Resulullah’a Kadir gecesi (Ramazan’ın neresinde?) diye sorulmuştu. ‘O, Ramazan’ın tamamında!’ diye cevap verdi.”[109] Görüldüğü gibi güvenilir kabul edilen kaynaklarda geçen birçok rivayet hem kendi aralarında hem de Kur’an ile açık bir şekilde çelişmektedir.
Peygamberimiz Ne Zaman İtikâfa Girerdi?
İtikâf, özellikle Ramazan ayında yapılan ve ibadet etmek üzere genellikle on gün gibi bir süre bir ibadethaneye çekilmek olarak kabul edilmektedir. Peygamberimizin itikâfa çekildiğine dair rivayetlerde Ramazan’ın hangi on gününde itikâfa girdiği konusunda çelişkili ifadeler olduğu görülmektedir. Yaygın olan rivayetlerde peygamberimizin son on günde itikâfa girdiği iddia edilmektedir: “Resulullah vefat edinceye kadar Ramazan’ın son on gününde itikâfa girer ve derdi ki: ‘Kadir gecesini Ramazan’ın son on gününde arayın’. Resulullah’tan sonra, zevceleri de itikâfa girdiler.”[110] “Hz. Peygamber Ramazan’ın son on gününde itikâfa girerlerdi.”[111] Başka bir rivayette ise Ramazan’ın orta on gününde itikâfa girdiği, yirminci günü sabahı evine döndüğü sonra da gördüğü bir rüya üzerine Kadir gecesini son on günde aramak üzere tekrar itikâfa çekildiği iddia edilmiştir: “Biz Hz. Peygamber ile birlikte Ramazan’ın orta on gününde itikâfa girdik, yirminci günün sabahı olunca eşyalarımızı (evlerimize) taşıdık…”[112] Oysa yukarıda da dikkat çekildiği gibi bir rivayette Kadir gecesinin Ramazan’ın bütün gecelerinde aranması gerektiğini söylediği iddia edilmişti.[113]
İnsanların En Hayırlıları Kimlerdir?
Bazı hadis kaynakları bir rivayeti aynı şekilde kaydederken söz konusu rivayetin yine güvenilir kabul edilen kaynaklarda bambaşka şekilde kaydedildiğini görmek mümkündür. Örneğin Buhari ve Müslim tarafından alınmış bir hadis rivayetinde peygamberimizin şu şekilde söylediği iddia edilir: “İnsanların en hayırlıları benim çağımda yaşayanlardır. Sonra onları takip edenlerdir. Sonra da bunları takip edenlerdir. Bu sonuncuları takiben öyle insanlar gelir ki kendilerinden şahitlik istenmediği halde şahitlikte bulunurlar (yemin talep edilmeden yemin ederler), onlar ihanet içindedirler, itimat olunmazlar.”[114] Bu hadise göre en hayırlı olanlar peygamberimizin dönemindekilerdir. Sonuncuları takiben gelecek olanlar ise güvenilmez kimselerdir. Tirmizi’de geçen bir hadis rivayetinde ise peygamberimizin şöyle söylediği iddia edilir: “Ümmetim bir yağmura benzer. Önünün mü yoksa sonunun mu hayırlı olduğu bilinmez.”[115] Bu hadiste ise hangisinin hayırlı olacağının bilinmeyeceği söylenmektedir. Ebu Davud, Tirmizi ve İbn Mace tarafından alınan bir diğer rivayette ise peygamberimizin şöyle söylediği iddia edilmiştir: “…Zira (bu safhaya gelince) arkanızda sabır günleri var demektir. O günler avuçta ateş tutmak gibi (sıkıntılı)dır. O günlerde, sizin kadar amel yapabilen bir kimseye elli kişinin ecri verilecektir.”[116] Bu rivayette ise sonradan gelenlerden birçok zorluğa rağmen peygamberimizin dönemindekiler kadar amel yapabilenlerin daha hayırlı olacağı anlaşılmaktadır.
Peygamberimizden Sonra İlk Vefat Eden Eşi Kimdir?
Güvenilir kabul edilen hadis kitapları içinde birbirini yalanlayan hadislerin olduğu ve aynı zamanda tarihsel açıdan da birbiri ile çelişen rivayetlerin bulunduğu görülmektedir. Örneğin bunlardan biri, Hz. Peygamberin ardından ilk vefat eden eşinin kim olduğu konusundadır. Buhari’de geçen bir rivayete göre peygamberimizin ardından vefat eden ilk eşi Sevde’dir.[117] Müslim’deki rivayete göre ise bu kişi eşi Zeyneb (Bintu Cahş)’tir.[118] İki rivayetin de ravisi Hz. Aişe’dir. Bu da ayrı bir garipliktir. Görüldüğü gibi en güvenilir kabul edilen kaynaklar kendi aralarında çok açık bir şekilde çelişmektedirler.
Ölen Kişinin Ardından Ağlanır Mı?
Hadislerde peygamberimizin, ölen kişinin ardından ağlayan kadınların ağlamalarını yasakladığı, bunu dinlemeyen ve ağlamaya devam edenler için de “Ağızlarına toprak saçın” şeklinde emir verdiği,[119] bir başka rivayette de ölen kişinin ardından ağlayacaklara “Sen, Allah Teâlâ’nın kovduğu şeytanı tekrar eve sokmak mı istiyorsun?”[120] dediği iddia edilmiştir. Buna karşın başka rivayetlerde peygamberimizin vefat eden oğlu İbrahim için ağlayarak gözyaşı döktüğü,[121] yine peygamberimizin ailesinden biri vefat ettiğinde arkasından ağlamak üzere toplanan kadınları bundan men etmek ve geri çevirmek üzere kalkan Hz. Ömer’e engel olup “Ey Ömer! Bırak onları, çünkü göz ağlayıcıdır, kalp ıstıraba maruzdur, (ıstırabın yaşandığı) zaman yakındır!”[122] dediği iddia edilir. Başka bir rivayette ise yine peygamberimizin gözlerinden yaşlar akarak ağladığı söylenir: “Resulullah, ölmüş bulunan Osman İbnu Maz’un’u, gözlerinden yaşlar dökerek öptü.”[123]
Kıyamet Ne Zaman Kopacaktır?
Yine kıyametin ne zaman kopacağına dair bir soruya peygamberimizin verdiği iddia edilen cevabın da tarihsel açıdan gerçekleşmemiş olduğu ortadadır: “Bir adam Allah’ın Resulü’ne: ‘Kıyamet ne zaman kopacak?’ diye sordu. Resul sustu, sonra kucağındaki Ezdli çocuğa baktı ve şöyle dedi: ‘Eğer bu çocuk uzun ömürlü olursa iyice ihtiyarlamasına kalmadan kıyamet kopacaktır.’ Enes der ki: “Çocuk benim yaşıtımdı.”[124] Buna rağmen bu sürenin çok daha uzun olacağına dair de peygamberimizin dilinden rivayet iddialarında bulunulmuştur: “Resulullah buyurdular ki: Otuz kadar yalancı deccal çıkmadıkça kıyamet kopmaz. Bunlardan her biri Allah’ın elçisi olduğunu zanneder.”[125] “Resulullah buyurdular ki: Fırat nehri altın bir dağ üzerinden açılmadıkça kıyamet kopmaz. Onun üzerine insanlar savaşırlar. Yüz kişiden doksan dokuzu öldürülür. Onlardan her biri: ‘Herhalde savaşı ben kazanacağım’ der.”[126]
Kur’an ayetleri bu türden rivayetleri yalanlamaktadır: “İnsanlar, sana kıyamet-saatini sorarlar. De ki: Onun bilgisi yalnızca Allah’ın katındadır.” (Ahzab Suresi 63). “…Sanki sen, ondan haberdarmışsın gibi sana sorarlar. De ki: ‘Onun ilmi yalnızca Allah’ın katındadır. Ancak insanların çoğu bilmezler.” (A’raf Suresi 187). “De ki: (Ona ait) Bilgi, Allah’ın yanındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.” (Mülk Suresi 26).
İslam Ne Kadar Ayakta Kalacaktır?
Halifelerin on iki tane olacağı, ümmetin işlerinin bu on iki halife dönemi süresince düzgün olacağı ve herkesin bu on iki halife üzerinde ittifak edeceğine, mülk ve yönetimin de Kureyş’te olduğuna dair hadisler vardır. Güvenilir kabul edilen kaynaklardaki bazı hadisler şu şekildedir: “İnsanlar hayırda da şerde de Kureyş’e tabidir.”[127] “İnsanların işi onları on iki adam yönetinceye kadar yürür gider. Bu din, hepsi Kureyş’ten gelecek olan on iki halifeye kadar aziz ve güçlü olacaktır.”[128] “Mülk (saltanat, idare) Kureyş’tedir.”[129] Görüldüğü gibi söz konusu bu ve benzeri hadislerde on iki halife dönemine dikkat çekilmektedir. Aynı kaynaklarda geçen iki rivayet ise tüm bu rivayetler ile çelişir: “Hilafet, ümmetim arasında otuz yıl sürecektir. Bundan sonra saltanat gelecektir.”[130] “İslam, otuz beş veya otuz altı ya da otuz yedi yıl güçlü yaşar. Eğer helak olurlarsa yol; helak olanlaradır. Eğer dinleri ayakta duracaksa yetmiş yıl ayakta durur.”[131] Söz konusu bu hadisler ise diğerlerinin aksini söylemektedir. Bununla beraber “On iki halife” diye kabul edilen bir dönem olmadığı, ümmetin halifeler üzerinde ittifak etmediği ve peygamberimizin vefatından hemen sonra ayrılık ve hesaplaşmaların başladığı, dört büyük halifeden üçünün suikast ile katledildiği, hem bu süreçte hem de sonrasında birçok zulüm ve kanlı olaya tanıklık edildiği tarihi bir gerçektir.
Peygamberimizin Mucizesi Nedir?
Yine bilindiği gibi peygamberimize birçok mucize isnat edilir. Oysa bir hadiste peygamberimizin şu şekilde söylediği rivayet edilir: “Her peygambere mutlaka insanların inanmakta olageldikleri şeyler cinsinden bir mucize verilmiştir. Ama bana verilen (mucize) ise vahiydir ve bunu bana Allah vahyetmiştir.”[132] Örneğin peygamberimiz bu şekilde bir açıklama yapmış olabilir. Çünkü bu ifade Kur’an ile uyumludur: “Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.” (Ankebut Suresi 51). “Bizi, mucizeler göstermekten alıkoyan, daha öncekilerin onları yalanlamış olmasından başka bir şey değildir…” (İsra Suresi 59). Buna rağmen hadislerde peygamberimizin birçok mucizeler gösterdiği iddia edilmiştir: “Ay, Resulullah zamanında iki parçaya bölündü. Aleyhissalatu vesselam bunun üzerine; ‘Şahit olun!’ buyurdu.”[133] Bir başka rivayet şu şekildedir: “Biz Resulullah’ın mucizelerini bereket addederdik, siz ise onları bir korkutma vesilesi sayıyorsunuz. Biz Resulullah ile birlikte bir seferde bulunuyorduk. Suyumuz azaldı. ‘Bana (bir parça) artık su arayın!’ buyurdular, içerisinde azıcık su bulunan bir kap getirdiler. Aleyhissalatu vesselam elini içine soktu ve: ‘Haydi temiz, mübarek suya gelin. Bereket Allah Teâla Hazretlerindendir!’ buyurdular. Yemin olsun, suyun parmaklarının arasından kaynadığını gördüm. Vallahi biz, yenmekte olan taamın (yemeğin) tespihini işitirdik.”[134]
Ancak görüldüğü gibi geleneksel din savunucuları apaçık ayetleri dikkate almadıkları gibi bizzat kendi itibar ettikleri hadis kaynaklarındaki hadisleri de işlerine geldiği kadar dikkate almakta, peygamberimiz ile ilgili birçok mucize rivayetinde bulunmakta ve din adına uydurulan şeyleri, işlerine geldiği gibi kabul etmektedirler. Peygamberimiz ile ilgili yapılan mucize anlatımlarının tamamı da sonradan uydurulmuş olaylardır. Peygamberimize verilmiş tek mucize vardır o da, mucizelerin en büyüğü olan Kur’an’dır. “Doğrusu, senden önce de elçiler göndermiş, onlara da eşler ve çocuklar vermiştik. Allah’ın izni olmaksızın bir peygamberin (kendiliğinden) bir mucize getirmesi olacak şey değildir; (kaldı ki) her dönemin, (kendine has) bir mesajı vardır.” (Rad Suresi 38).
Uğursuzluk Var Mıdır?
Hadisler kendi aralarında çeliştikleri gibi aynı zamanda kimi hadisler anlamı tamamen değiştirecek şekilde yanlış aktarılmışlardır. Örneğin bir hadis metninde peygamberimizin şu şekilde söylediği iddia edilmiştir: “Hastalıkta bulaşıcılık yoktur, herhangi bir şeyde uğursuzluk da yoktur. Uğursuzluk ancak üç şeydedir: Atta, kadında ve evde.”[135] Yine benzer bir rivayette bu kez at yerine hayvan denilerek rivayet tüm hayvanları içine alacak şekilde genişletilmiştir. Söz konusu hadis ile ilgili bir rivayet ise şu şekilde kaydedilmiştir: “Baykuş ötmesinde bir şey yoktur, hastalıkta bulaşıcılık yoktur, herhangi bir şeyde uğursuzluk yoktur. Eğer herhangi bir şeyde uğursuzluk olsaydı, atta, kadında ve evde olurdu.”[136] Bir diğerinde ise bu rivayetin “Uğur, kadında, atta ve evdedir”[137] şeklinde bir versiyonu kaydedilmiştir. Görüldüğü gibi en güvenilir kabul edilen hadis kaynakları içinde anlamı tamamen değiştirecek şekilde üç farklı rivayet kaydedilmiştir. Muhtemelen peygamberimizin Kur’an ayetlerinden hareketle insanların sorularına vermiş olduğu birçok cevap, zaman içinde bu şekilde takla atarak değişime uğramış ve hiç olmadık anlamlar kazanmıştır.
Bu duruma bir başka örnek de Tirmizi’nin “Şüphesiz malda zekâttan başka da bir hak vardır.”[138] şeklindeki rivayetinin İbn Mace tarafından “Malda zekâttan başka hak yoktur.”[139] şeklinde kaydedilmiş olmasıdır. Yine ‘mirac hadisi’ olarak bilinen hadisin de zannedildiği gibi tek bir rivayet metnine dayanmadığı ve söz konusu farklı rivayetlerde ihtilaf, tutarsızlık ve çelişkiler olduğu görülmektedir. Buna rağmen genelde söz konusu hadis rivayeti tek bir metni varmış gibi anlatılmakta ve rivayetler arasındaki apaçık farklar göz ardı edilmektedir. Oysa bu rivayetler bir arada değerlendirildiklerinde mekânı, zamanı, sayısı, ruhen ya da bedenen olduğu gibi temel konularda çok ciddi ihtilaflar söz konusudur.
İmanın Esasları Nelerdir?
Bir diğer açık ihtilaf ise Buhari ve Müslim’de yer alan ve ‘Cibril Hadisi’ olarak meşhur olan hadis rivayetidir. Bu rivayet, Cebrail’in peygamberimize insan suretinde gelerek İslam, iman, ihsan, kıyametin zamanı gibi konularda sorular sorması olayından bahseden rivayettir. Bu rivayetin de yaygın bir şekilde miraç rivayetinde olduğu gibi tek metne dayandığı zannedilmektedir. Oysa söz konusu rivayet ile ilgili de birbiri ile çelişen ve kendi içinde tutarsızlık gösteren rivayetler bulunmaktadır. Örneğin Cebrail’in Hz. Peygamber’e sorduğu soruların sırası rivayetlerde farklılık göstermektedir. Yine söz konusu bu rivayetlerde ‘Kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna iman etmek’ şeklinde bir iman esası sayılmaktadır.[140] Buna rağmen söz konusu rivayetin Müslim’de geçtiği yerin hemen altında kadere imanı bir iman esası olarak zikretmeyen bir başka rivayet yer almaktadır. Yine Buhari’de de kaderin sayılmadığı bir iman tarifi görmek mümkündür: “İman, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, Allah’a kavuşmaya, peygamberlerine ve kıyamette yeniden dirilmeye inanmaktır.”[141] Görüldüğü gibi bu kadar yaygın bilinen ve çoğunluk tarafından kabul edilen bir rivayetin ve iman esaslarının ne olduğu konusunun, metin açısından farklı ve kendi içinde çelişkili versiyonları bulunmaktadır.
Kur’an’ın tamamı inanan insan için iman esasıdır. Kur’an’da iman esasları olarak sınıflandırılan bir liste yer almaz. Ancak yaygın olarak bu mananın çıkarıldığı ayette de kadere iman şeklinde bir esas sayılmaz: “Ey inananlar, Allah’a, Elçisine, Elçisine indirdiği kitaba ve daha önce indirmiş bulunduğu kitaba inanın. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve ahiret gününü inkâr ederse o, uzak bir sapıklığa düşmüştür.” (Nisa Suresi 136).
Ezan Nasıl Ortaya Çıkmıştır?
Namaza çağrı yapan ezanın ortaya çıkışının sebebi ile ilgili de söz konusu güvenilir kabul edilen kaynaklarda birbiri ile çelişen ve metin açısından problemli olan rivayetler bulunmaktadır. Bir rivayette ezanın çıkış sebebi Hz. Peygamber’in ashabı ile yapmış olduğu istişare sonucu Hz. Ömer’in: “Bir adam çıkarsanız da namazı ilan etse!” teklifinin kabul edilmesi sonucu peygamberimizin: “Ey Bilal! Kalk! Namazı ilan et!”[142] demesi olarak gösterilmektedir. Benzer bir rivayet de şu şekilde gelmiştir: “İnsanlar çoğalınca, herkesçe bilinecek olan bir şeyle namaz vaktinin duyurulmasının gerektiğini aralarında konuştular. (Bu meyanda bir ateş yakılması veya bir çan çalınması teklif edildi). Bunun üzerine Resulullah Bilal’e emrederek ikişer kere söyleyerek de ikamet okumasını emretti.”[143] Başka bir rivayette ise sahabi Abdullah b. Zeyd’in gördüğü rüyayı peygamberimize bildirmesi neticesinde peygamberimizin bu rüyayı hak bir rüya olarak kabul edip “Kalk rüyada öğrenmiş olduğunu Bilal’e öğret. O bunları söyleyerek ezan okusun. Zira o, sesçe senden daha gür” diyerek ezan uygulamasını başlattığı ve o sırada evinde olan ve ezanı duyan Hz. Ömer’in de aynı rüyayı gördüğünü peygamberimize söylemesi üzerine peygamberimizin “Elhamdülillah! Şimdi bu daha sağlam oldu” dediği iddia edilmekte ve ezanın çıkış sebebi bu olaya bağlanmaktadır.[144]
Abdestliyken Uyuyan Kişinin Abdest Alması Gerekir Mi?
Yine abdestli olarak uyuyan kişinin uyandığında namaz kılabilmek için abdest almasına gerek olup olmadığı konusunda da farklı rivayetler görmek mümkündür. Örneğin bir rivayette: “Resulullah’ın ashabı uyurlar, sonra abdest almadan namaz kılarlardı.”[145] denilmekte ama buna rağmen yine aynı kaynaklarda geçen bir diğer rivayet peygamberimizin: “Gözler, halkanın bağıdır, öyleyse uyuyan abdest alsın.”[146] dediği iddia edilmektedir. Başka bir rivayette ise peygamberimizin bir gün secde halinde horlayıncaya kadar uyuduğu sonra kalkıp abdest almadan namaz kıldığı söylenmiştir.[147]
Peygamberimiz Abdest Alırken
Uzuvlarını Kaç Kere Yıkamıştır?
Bilindiği gibi Kur’an’da namaz kılmak için abdest alınması söylenir ve abdestin nasıl alınacağı açık bir şekilde tarif edilir: “Ey inananlar, namaza duracağınız zaman yıkayın: yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi; mesh edin (sıvazlayın): başlarınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı…” (Maide Suresi 6). Görüldüğü gibi namaz kılmak için alınması gereken abdest açık bir biçimde bu kadar tarif edilmektedir. Yıkanması ve sıvazlanması söylenen uzuvların da kaçar defa yıkanıp sıvazlanacaklarına dair bir bilgi verilmemiş, gerekli olan söylenmiş ama sayı belirtilmemiştir. Ancak geleneksel uygulamada ayette açıklanan abdeste ilaveler yapıldığı gibi bir de her bir uzvun üçer defa yıkanması gerektiği yaygın şekilde kabul edilmiş ve kitaplara da bu şekilde girmiştir.
Oysa bu konudaki rivayetler de birbirleri ile çelişkilidir. Bir rivayet yaygın olan geleneksel uygulamayı desteklemektedir: “Resulullah’a bir bedevi gelerek, abdestten sordu. Resulullah ona uzuvların üçer kere yıkanmasını gösterdi. Sonra da: ‘Abdest işte böyle alınır! Kim buna bir ziyadede bulunursa fena bir iş yapmış olur, haddi aşar ve zulmeder’ buyurdu.”[148] Bir diğer rivayette uzuvlar ile ilgili sayı ikiye inmiştir: “Resulullah abdest uzuvlarını ikişer kere yıkayarak abdest aldı.”[149] Diğer bir rivayette ise sayı bire inmiştir: “Resulullah uzuvlarını birer kere yıkayarak abdest aldı.”[150]
Görüldüğü gibi uzuvların kaçar defa yıkanacağı ya da mesh edileceği ile ilgili farklı rivayetler bulunmaktadır. Bunların kendi aralarında çeliştikleri açıktır. Buna rağmen peygamberimize isnat edilen “Abdest işte böyle alınır! Kim buna bir ziyadede bulunursa fena bir iş yapmış olur, haddi aşar ve zulmeder” ifadesi dışında bu rivayetlerdeki sayıların hepsinin doğru olması da mümkündür. Çünkü ayetten de görüldüğü gibi abdestin nasıl alınacağı açıklanmış ancak uzuvların kaç defa yıkanıp mesh edileceği belirtilmemiştir. Dolayısıyla peygamberimiz de her seferinde gerekli olanı yapıp, kaçar defa yıkayıp mesh edeceğini durumuna göre belirlemiş ve insanların bu türden sayıları bir kural olarak benimsememeleri için her seferinde farklı yapmış olabilir. Kısacası peygamberimiz Allah’ın ayetleri ile uyumlu hareket etmiştir. Uyumlu olmayanlar Allah’ın serbest bıraktığı şeyler ile ilgili asılsız iddialarda bulunarak dinde olmayan kurallar koyanlardır.
Cuma Namazından Sonra Namaz
Rivayetlerde Cuma namazından sonra peygamberimizin ne yaptığı ile ilgili çelişkili ifadeler yer alır. Bir rivayette Cuma’nın farzından sonra dört rekât daha namaz kılınması söylenirken bir diğerinde peygamberimizin farzı kıldıktan sonra evine gitmedikçe namaz kılmadığı eve gidince de iki rekât kıldığı iddia edilmiştir: “Resulullah şöyle buyurdu: Biriniz Cuma’nın farzını kılınca, ardından dört rekât namaz daha kılsın.”[151] “Peygamber Cuma’nın farzından sonra evine gitmedikçe namaz kılmazdı. Sonra evinde iki rekat namaz kılardı.”[152] Bir başka rivayet de şu şekildedir: “Cuma namazını kıldıktan sonra biriyle konuşmadıkça veya mescitten çıkmadıkça Cuma Namazına bir başka namaz ekleme. Zira Resulullah bize, konuşmadıkça veya mescitten çıkmadıkça farz namaza bir başka namazı eklememeyi emretti.”[153] Peki, Kur’an Cuma namazı kılındıktan sonra ne yapılmasını söylüyor: “Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan (nasibinizi) arayın. Allah’ı çok anın ki başarıya eresiniz.” (Cuma Suresi 10).
Öğle ve İkindi Namazından Önce ve Sonra Namaz
Birçok hadis rivayetinde olduğu gibi çoğu konuda peygamberimizin tam olarak ne yaptığını ya da ne dediğini anlamak mümkün olmamaktadır. Çünkü rivayetlerde birbiri ile çelişkili ifadeler bulunmaktadır. Örneğin peygamberimizin öğle namazından önce ve sonra namaz kılması ile ilgili olarak gelen rivayetler birbirinden farklı şeyler iddia etmektedirler. (İbni Ömer): “Resulullah ile beraber öğle namazının farzından önce iki, farzından sonra da iki rekat namaz kıldım.”[154] (Aişe): “Peygamber öğle namazının farzından önce dört rekat namaz kılmayı hiç ihmal etmezdi.”[155] (Aişe): “Peygamber öğle namazının farzından önce dört rekat sünnet kılamadığı zaman, onu farzdan sonra kılardı.”[156] (Ümmü Habîbe): “Resulullah şöyle buyurdu: Bir kimse öğle namazının farzından önce dört, farzından sonra da dört rekat sünneti devamlı olarak kılarsa Allah Teâlâ onu cehenneme haram kılar.”[157] (Aişe): “Peygamber öğle namazının farzından önce benim evimde dört rekat namaz kılar, sonra mescide çıkıp halka öğle namazının farzını kıldırırdı. Daha sonra eve gelerek iki rekat namaz kılardı. Cemaate akşam namazını kıldırdıktan sonra evime gelerek iki rekat sünnet kılardı. Yatsı namazının farzını kıldırdıktan sonra yine evime gelerek iki rekat sünnet kılardı.”[158]
Peygamberimizin ikindi namazından önce ve sonra kıldığı ifade edilen namaz ile ilgili de farklı rivayetler bulunmaktadır. Üstelik bunları rivayet ettiği iddia edilen kişi aynı kişidir: “Ali İbni Ebû Tâlib şöyle dedi: Peygamber ikindi namazının farzından önce dört rekat namaz kılardı.”[159] “Ali İbni Ebû Tâlib’den rivayet edildiğine göre peygamber ikindi namazının farzından önce iki rekât namaz kılardı.”[160]
Akşam Namazından Önce Namaz
Peygamberimizin akşam namazından önce namaz kılınmasını söyleyip söylemediği konusunda da çelişkili rivayetler bulunmaktadır: “Abdullah İbni Mugaffel’den rivayet edildiğine göre peygamber üç defa: “Akşamın farzından önce (iki rekât) namaz kılınız” buyurdu. Üçüncü defasında “Dileyen kılsın” diye ekledi.”[161] “Enes şöyle dedi: Resulullah zamanında güneş battıktan sonra ve akşam namazından önce iki rekat namaz kılardık. Ashaptan biri Enes’e: Bu namazı Resulullah da kılar mıydı? diye sordu. Enes ona şu cevabı verdi: O bizim kıldığımızı görür fakat bize kılın veya kılmayın demezdi.”[162]
Peygamberimiz Sabah Namazında Ne Okurdu?
Rivayetlerde peygamberimizin sabah namazında ne okuduğu ile ilgili farklı sure ve ayet isimleri zikredilmiştir. Bir rivayet şu şekildedir: “Resulullah sabah namazının iki rekat sünnetini kılarken birinci rekatta, Bakara suresindeki “Biz Allah’a ve bize indirilen Kur’an’a… inandık” anlamındaki ayeti, ikinci rekatta da “Biz Allah’a inandık; şahit ol ki, biz Müslümanlarız” anlamındaki ayeti okurdu.”[163] Diğer rivayette ise şöyle söylenmektedir: “İkinci rekatta Ali İmran suresindeki “Söyle onlara: Ey kendilerine kitap verilenler! Gelin, aramızda müşterek olan bir kelime etrafında toplanalım” ayetini okurdu.” Görüldüğü gibi bu iki rivayetin ikinci rekat kısmındaki ayet iddiası birbiri ile çelişmektedir. Bu konudaki başka rivayetlerde ise peygamberimizin ne okuduğu ile ilgili farklı bir iddiada bulunulmuştur: “Resulullah sabah namazının iki rekat sünnetinde Kâfirûn ve İhlâs surelerini okurdu.”[164] Bir başka rivayet de bu rivayet ile aynı şeyi iddia etmiştir: “Bir ay boyunca peygamberin namazına dikkat ettim, sabah namazının sünnetinde Kâfirûn ve İhlâs surelerini okurdu.”[165]
Ramazandan Önce Şaban Ayında Oruç Tutmak
Hadis rivayetlerinde Ramazan ayından önceki Şaban ayında oruç tutulup tutulamayacağı konusunda birbiri ile çelişen rivayetler bulunmaktadır. Bazı rivayetlere göre peygamberimizin şöyle söylediği iddia edilmiştir: “Resulullah şöyle buyurdu: Şabanın ikinci yarısında oruç tutmayınız.”[166] “Ramazandan (bir-iki gün) önce oruç tutmayınız. Ramazan hilâlini gördüğünüzde oruca başlayınız.”[167] “Sizden biriniz bir-iki gün öncesinden oruç tutarak ramazanı karşılamaya kalkmasın…”[168] Buna rağmen başka bir rivayette ise peygamberimizin Şaban ayının tamamını oruçlu olarak geçirdiği iddia edilmiştir: “(Aişe) şöyle dedi: Peygamber hiçbir ayda, şaban ayında tuttuğu oruçtan daha fazla oruç tutmazdı. Şaban ayının tamamını oruçlu geçirirdi.”[169] Başka bir rivayet ise peygamberimizin Ramazan dışında hiçbir ayın tamamını oruçlu geçirmediğini söylemektedir: “Resulullah ramazan dışında hiçbir ayı tam olarak oruçlu geçirmedi.”[170]
Sefer Esnasında Oruç Tutulabilir Mi?
Kur’an’da hastalık ya da yolculuk gibi bir durumda oruç tutmakta zorluk çekiliyorsa orucun tutulmaması ve yerine başka günlerde kaza edilmesi söylenir (Bakara Suresi 184). Ancak rivayetlerde sefer esnasında oruç tutulup tutulamayacağı ile ilgili birbiri ile çelişkili ifadeler yer almaktadır. Örneğin bir rivayet şu şekildedir: “Resulullah bir seferdeydi. Etrafına insanların toplandığı bir adam gördü, ona gölge yapıyorlardı. ‘Nesi var?’ diye sordu. ‘Oruçlu biri!’ dediler. Resulullah: ‘Seferde oruç birr (Allah’ı memnun edecek dindarlık) değildir!’ buyurdular.[171] Peygamberimizin bu şekilde söylediği iddia edilmesine rağmen bir başka rivayette sefer esnasında sadece bir kişi ile beraber peygamberimizin oruçlu olduğu başka kimsenin oruç tutmadığı iddia edilmiştir: “Biz çok şiddetli sıcak bir mevsimde, Ramazan ayında Resulullah ile birlikte sefere çıktık. Hararetin şiddetinden herkes elini başına koyuyordu. Aramızda oruçlu olarak sadece Resulullah ile İbnu Ravaha vardı.”[172]
Peygamberimizin sefer esnasında oruçlu olduğunu söyleyen başka bir rivayet de ilk rivayet ile çelişmektedir: “Biz Resulullah ile bir seferde beraber bulunduk. O oruçlu idi…”[173] Görüldüğü gibi rivayetlere göre peygamberimiz bir rivayette sefer esnasında oruçlu olmayı Allah’ın hoşnut olmayacağı bir davranış olarak ifade etmekte ancak diğer rivayetlerde sefer esnasında oruç tutmaktadır. Bu türden kendi arasında çelişen rivayetler ile esasen peygamberimizi kendisi ile çelişen biri olarak göstermişlerdir. Oysa peygamberimizin dini konularda kendisi ile çelişmesinin mümkün olmadığı açıktır.
Namaz Kılanın Önünden Geçen Köpek,
Eşek ve Kadın Namazı Bozar Mı?
Bazı rivayetlerde namaz kılan kişinin önünde bir engel olmadığı takdirde önünden geçen hangi şeylerin namazı bozacağına dair sıralamalar yapılmıştır. Konu ile ilgili bir rivayet şu şekildedir: “Resulullah buyurdular ki: ‘Biriniz sütresiz olarak namaz kılarsa (önünden geçtiği takdirde) şunlar namazını bozar: Eşek, domuz, Yahudi, Mecusi, kadın… Namazın bozulmaması için onun önünden, bunların bir taş atımlık uzaktan geçmesi kifayet eder.” (Bir diğer rivayette şöyle denmişti: “Namazı, (önden geçen) hayızlı kadın ve köpek bozar.”)[174] Diğer bir rivayet şu şekildedir: “Resulullah buyurdular ki: Kişi, önüne semer kaşı kadar bir şey bırakmadan namaz kılarsa; (önünden geçtiği takdirde) siyah köpek, kadın, eşek namazını bozar…”.[175]
Bu rivayetler aşağıdaki rivayetlerle çelişmektedir: “Resulullah bizi köyümüzde ziyaret etti. O sırada bizim iki küçük köpekle bir dişi eşeğimiz vardı. Bu ikisi önünde bulundukları halde ikindi namazı kıldı. Hayvanları ne azarladı ne de geriye kovaladı.”[176] Başka bir rivayette ise Hz. Aişe’nin şöyle söylediği iddia edilmiştir: “Hz. Aişe’nin yanında namazı bozan şeylerden söz açılmıştı. Bu meyanda köpek, eşek ve kadının da zikri geçti. Aişe: Bizi yine eşeklere ve köpeklere benzettiniz. Vallahi, ben Resulullah’ı kıblesiyle arasında yatakta yatar olduğum halde namaz kılarken gördüm. Benim için ihtiyaç hâsıl olunca oturup onu rahatsız etmek istemezdim, (yatağın) ayak tarafından sıyrılıp çıkardım.”[177] Açık bir şekilde görüldüğü gibi rivayetler kendi aralarında çelişmektedirler. Kadının ve Yahudi’nin, eşek ve domuz ile birlikte zikredilmiş olması da ayrı bir yakışıksızlıktır.
Peygamberimizin Geride Bıraktığı Bayrak
ve Sancağın Rengi Nedir?
Peygamberimizin geride bıraktıklarına dair rivayetlerde bayrağının ve sancağının rengi ile ilgili farklı renklerin rivayet edildiği görülmektedir: “Resulullah Mekke’ye girdiği gün bayrağı beyaz renkliydi.”[178] “Resulullah’ın bayrağı siyah, sancağı beyazdı.”[179] “Sancağı siyahtı. Kaplan alacası şeklinde olacak bezden dört köşeli idi.”[180] “Resulullah’ın bayrağını sarı gördüm!”[181]
Ölen Kişinin Affedilmesi İçin Cenazesinde
Kaç Kişinin Ondan Razı Olması Gerekir?
Hadis rivayetlerinde ölen kişinin Allah tarafından affedilmesi ve cenazesine katılarak kendisi hakkında şefaatçi olması ile ilgili farklı sayılar zikredilmiştir. Konu ile ilgili bir rivayet şu şekildedir: “Resulullah buyurdular ki: Üzerine Müslümanlardan, kendisine şefaat talep eden yüz kişinin namaz kıldığı her ölüye mutlaka şefaat edilir.”[182] Bir diğer rivayette sayı kırka inmiştir: “Resulullah’tan işittim, diyordu ki: Bir Müslüman ölür, cenaze namazına Allah’a şirk koşmayan kırk kişi katılırsa Allah bunların onun hakkındaki şefaatini mutlaka kabul eder.”[183] Bir diğer rivayette ise bu kez sayı verilmeden üç saf şartı konulmuştur: “Resulullah buyurdular ki: Bir Müslüman ölür ve üzerine, Müslümanlardan üç saf namaz kılarsa (Allah şefaati) mutlaka vacip kılar.”[184] Görüldüğü gibi katılım sayısında fark vardır. Öte taraftan üç saf oluşturulması da sayısal olarak mekâna göre değişkenlik gösterebilecek bir şeydir. Birkaç kişiden oluşan bir grup, üç saf halinde düzenlenebilir. Bununla birlikte ölen kişiyi hesap günü kurtaracak şeyin başkalarının onun hakkındaki görüşleri değil yaşarken yapmış olduğu amelleri olacağı da bir gerçektir.
Bir başka rivayette ise tabutta götürülen kişinin oradakiler tarafından iyi ya da kötü anılmasıyla hakkındaki cennet ve cehennem hükmünün kesinleştiği iddia edilmiştir: “…Bir cenaze geçti. Ashaptan bazıları o cenazeyi hayırla andı. Bunun üzerine Nebi: ‘Kesinleşti’ buyurdu. Sonra bir cenaze daha geçti. Orada bulunanlar onu da kötülükle andılar. Resul-i Ekrem yine: ‘Kesinleşti’ buyurdu. Bunun üzerine Ömer İbnu’l Hattâb: ‘Ne kesinleşti Ya Resulallah?’ diye sordu. Peygamber de şöyle buyurdu: ‘Şu önce geçen cenazeyi hayırla andınız; bu sebeple onun cennete girmesi kesinleşti. Bu berikini kötülükle andınız; onun da cehenneme girmesi kesinleşti. Çünkü siz (müminler), yeryüzünde Allah’ın şahitlerisiniz.”[185]
Görüldüğü gibi bu rivayette herhangi bir sayı verilmemekte ve ashaptan bazılarının iyi ya da kötü olarak anmasının o kişinin cennete ya da cehenneme gitmesini kesinleştirdiği söylenmektedir. Öte taraftan Hz. Ömer tarafından aktarılan başka bir rivayette peygamberimizin ölen kişi hakkındaki hükmün kesinleşmesi için dört, üç ve iki olarak sayılar verdiği iddia edilmiştir. Hz. Ömer’in peygamberimizden aktardığı söz konusu rivayette iki kişinin hayırla anmasının ölen kişinin cennetlik olması için yeterli olduğu söylenmiştir: “…Ne kesinleşti, ey müminlerin emiri? dedim. Ömer şöyle cevap verdi: ‘Ben, Resulullah’ın buyurduğu gibi söyledim. O: ‘Herhangi bir Müslüman hakkında dört kimse hayırla şahitlik ederse Allah onu cennetine koyar.’ buyurmuştu. Biz kendisine: ‘Peki üç kişi şehadet ederse?’ dedik. ‘Üç kişi şehadet ederse de aynıdır’ buyurdu. Biz; ‘Ya iki kişi şahitlik ederse?’ dedik. ‘İki kişi de şahitlik etse yine aynıdır’ buyurdu. Artık bir kişinin şahitliğini de sormadık.”[186]
Güvenilir kabul edilen hadis kitaplarının içi, birbiri ile çelişkili ve birçok konuda ne yapılması gerektiği hususunda kafa karışıklığına sebep olan rivayetler ile doludurlar. Kur’an’da temeli olmayan bu türden iddiaların ortaya atılması ve söz konusu iddiaların kendi kendilerini yalanlamaları, Kur’an dışında hiçbir kaynağın dini anlamda güvenilir olamayacağının yeterli delilidir. Kur’an’ın en büyük iddialarından biri kendi içinde çelişme ve tutarsızlık barındırmamasıdır: “Hamt o Allah’a ki, kuluna Kitabı, kendisinde hiçbir eğiklik ve çelişme yapmaksızın indirdi. Onu dosdoğru (bir Kitap) olarak indirdi ki katından gelecek şiddetli azaba karşı (insanları) uyarsın ve iyi işler yapan müminlere de kendileri için güzel mükâfat bulunduğunu müjdelesin.” (Kehf Suresi 1-2). Hadis rivayetleri için bu durum söz konusu değildir.
Peygamberimiz Hangisini Söylemiş Olabilir?
Bazı rivayetlerde benzer sorulara karşı peygamberimizin verdiği cevapların değiştiği görülmektedir. Söz konusu rivayetlere bakıldığında peygamberimiz ile ilgili sanki her gelene o an kafasına göre bir sıralama yapan ya da bir dediği bir dediği ile uyuşmayan biri izlenimi verilmeye çalışılmıştır. Böyle bir şeyin mümkün olmadığı açıktır.
“Ya Resulallah! Allah yolunda cihada denk hangi iş vardır? denildi. ‘Ona denk bir iş bulamazsınız’ buyurdu. İki veya üç defa aynı soruyu tekrarladılar; Resulullah da her defasında ‘Ona denk bir iş bulamazsınız’ cevabını tekrarladı.”[187] “Resulullah’a, ‘Hangi amel daha faziletlidir?’ diye soruldu. Allah’a ve Resulüne inanmak’ buyurdu. ‘Sonra hangisi?’ denildi. ‘Allah yolunda cihat etmek’ karşılığını verdi. ‘Bundan sonra hangisi?’ denilince: ‘Allah katında makbul olan hactır’ buyurdular.”[188] “Ya Resulallah! Hangi amel Allah’a daha sevimlidir? dedim, ‘Vaktinde kılınan namaz’ buyurdu. Sonra hangisidir? diye sordum, ‘Ana babaya iyilik etmek’ diye cevap verdi. Ondan sonra hangisidir? dedim, ‘Allah yolunda cihat etmek’ buyurdular.”[189] “Bir kimse Resulullah’a: ‘Müslümanın hangi ameli daha hayırlıdır?’ diye sordu. Hz. Peygamber de: ‘Tanıdık tanımadık herkese yemek yedirmen ve selâm vermendir’ buyurdu.”[190] “Bir adam: ‘Ey Allah’ın Resulü, Allah’a hangi amel daha sevimlidir?’ diye sordu. Resulullah: ‘Yolculuğu bitirince tekrar yola başlayan’ cevabını verdi. ‘Yolculuğu bitirip tekrar başlamak nedir?’ diye ikinci sefer sorunca: ‘Kur’an’ı başından sonuna okur, bitirdikçe yeniden başlar’ cevabını verdi.”[191] “Resulullah’a, ‘Hangi amel en değerlidir?’ diye sorulmuştu, şu cevabı verdi: İlk vaktinde kılınan namaz!”[192] Resulullah’a: ‘Hangi amel en değerlidir?’ diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi: Kıyamı uzun olan.”[193] “Hz. Aişe’ye sordum: ‘Resulullah’a göre hangi amel en değerlidir?’ Bana: ‘Devamlı olan!’ diye cevap verdi.”[194] “Resulullah şöyle buyurdu: Allah yolunda bir gün hudut nöbeti tutmak, dünyadan ve dünya üzerindeki şeylerden daha hayırlıdır.”[195]
Peygamberimizin Ümmetinin
Ahiretteki Durumu Hangisidir?
Bazı hadis rivayetlerinde ahirette peygamberimizin ümmetinin tamamının da Allah tarafından affedileceği söylenir: “Rabbimden dilekte bulundum ve ümmetim için şefaat niyaz ettim. O da ümmetimin üçte birini bana bağışladı. Ben de Rabbime şükretmek için secdeye kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp Rabbimden ümmetimi bağışlamasını diledim; O da bana ümmetimin üçte birini bağışladı. Ben de bunun üzerine Rabbime şükür secdesine kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp Rabbimden ümmetimi bağışlamasını diledim; O da bana ümmetimin geri kalan üçte birini bağışladı. Ben de Rabbime şükretmek üzere secdeye kapandım.”[196] Bir başka rivayette de ateş azabının ümmete haram kılındığı söylenir: “Şu ümmetim rahmete mazhar olmuş bir ümmettir. Ahirette azaba maruz kalmayacaktır.”[197]
Başka bir rivayette ise bu kez ümmet içinden sorgusuz sualsiz doğrudan cennetlik olanlar için sayı verilmiştir. Buna göre de ümmetin tamamı cennetlik değildir: “Rabbim bana, ümmetimden yetmiş bin kişiyi hesap ve ceza olmaksızın cennete koymayı vadetti. Her bin ile birlikte yetmiş bin ve Rabbimin avucuyla üç avuç daha.”[198]
Diğer bir meşhur rivayete göre ise bu kez ümmetin yetmiş üç fırkaya bölüneceği ve biri dışında geri kalanının cehennemlik olacağı iddia edilmiştir: “Beni İsrail yetmiş iki millete (dine, fırkaya) bölünmüştü. Benim ümmetim de yetmiş üç millete bölünecektir. Bunlardan bir tanesi hariç hepsi ateştedir.”[199] Görüldüğü gibi ümmetin ahiretteki durumunun ne olacağına dair birbiri ile çelişen rivayetler bulunmaktadır. Peygamberimizin, ümmetinin durumunun ne olacağını bilmesi mümkün olmadığı gibi, bu türden Kur’an’a uygun olmayan iddialarda bulunması da mümkün değildir.
Peygamberimizin Ümmetine
Miras Olarak Bıraktığı Şey Nedir?
Peygamberimizin vefatından önce toplu halde insanlara hitap ettiği rivayet edilmektedir. Bunlardan en meşhur olanı on binlerce kişinin tanıklık ettiği kabul edilen veda hutbesidir. Bu kadar kişinin tanıklık ettiği iddia edilmesine rağmen söz konusu rivayet en kilit noktasında iki farklı vasiyet ile gelmektedir. Bunlardan biri Kur’an’a da uygun bir şekilde şöyle gelmiştir: “…Size, sıkıca sarıldığınız sürece asla sapıtmayacağınız bir şey bırakıyorum: Allah’ın Kitabı.”[200] Söz konusu rivayet Müslim, Ebu Davud ve İbn Mace gibi Kütüb-i Sitte kaynaklarında yer almaktadır.
Kütüb-i Sitte kaynakları arasında yer almamasına rağmen meşhur olan ve esas alınan diğer rivayet ise şu şekilde gelmiştir: “Sıkı sarıldığınız takdirde asla yolunuzu sapıtmayacağınız iki şey bıraktım size: Allah’ın kitabı ve Resulü’nün sünneti.”[201] Bu rivayet İmam Malik’in Muvatta’sında geçmektedir. Buna rağmen bu rivayet bu konuda bilinen en meşhur rivayet olmuştur. Sebebi ise açıktır. Belli ki geleneksel din algısı açısından güvenilir kabul edilen hadis kitaplarında geçmesine rağmen peygamberimizin ümmetine miras olarak sadece Kur’an’ı bırakması kimsenin işine gelmediği için bu rivayeti içlerine sindirememişler.
Bir diğer rivayet ise peygamberimizin veda haccını yaptıktan sonra Medine yolunda konakladıkları yerde: “Size, uyduğunuz takdirde benden sonra asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum. Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür. Bu, Allah’ın Kitabı’dır. Semadan arza uzatılmış bir ip durumundadır. (Diğeri de) kendi neslim, Ehl-i Beytim’dir.”[202] dediği şeklindedir. Birini Ehli Sünnet, diğerini Şia almış ama her ne hikmetse sadece Allah’ın Kitabı’nı bıraktığını ifade ettiği rivayet çoğu kişinin işine gelmemiş ve o rivayet ortada kalmıştır.
“Dinin tek kaynağı Kur’an’dır ve peygamberimiz sadece Kur’an’a uymuş ve onunla amel etmiştir.” denildiğinde buna itiraz ederek hadis rivayetleri olmadan Kur’an’ın yetersiz kalacağını iddia eden ve güvenilir kabul ettikleri hadis kitaplarında yer almasına rağmen “…Size, sıkıca sarıldığınız sürece asla sapıtmayacağınız bir şey bırakıyorum: Allah’ın Kitabı.” rivayetini değil de Kütüb-i Sitte içinde yer almayan “Allah’ın kitabı ve Resulü’nün sünneti.” rivayetini esas alanların bu çelişkilerini açıklığa kavuşturmaları gerekir.
Buhari ve Müslim’de geçen başka bir rivayette peygamberimizin miras olarak Kur’an’ı bıraktığının ifade edilmesi de sadece Allah’ın Kitabı’nı bıraktığını ifade eden rivayeti desteklemektedir: “İbnu Ebi Evfa’ya: ‘Resulullah vasiyette bulundu mu?’ diye sordum. ‘Hayır’ dedi. Ben tekrar: ‘Öyleyse, kendi vasiyette bulunmaksızın halka nasıl vasiyeti farz kılar veya emreder?’ dedim. ‘Kitabullah’ı vasiyet etti!’ diye cevap verdi.”[203] Geleneksel algı açısından Kur’an’dan sonra en güvenilir iki kitap olarak kabul edilen Buhari ve Müslim’de yer alan ve Kur’an’a da uygun olan bu iki rivayete rağmen Muvatta’da yer alan ‘Kitap ve Sünnet’ mirası iddiasının esas alınması geleneksel din anlayışının kendi içindeki çelişkisini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Hadis rivayetlerini Kur’an gibi dinin kaynağı kabul edenler açısından sırf bu iki rivayet bile Kur’an dışında bir kaynağın dini açıdan esas alınamayacağını göstermektedir.
Kur’an’ın din adına yeterli olmadığını iddia edenlerin, güvenilir kabul ettikleri kaynaklarda geçen peygamberimizin en yakınındakilerin, Kur’an’ın yeterli olduğuna dair sözlerini de açıklığa kavuşturmaları gerekir: (Hz. Ömer): “…Yanınızda Kur’an var, Allah’ın Kitabı sizlere yeterlidir.”[204] (Hz. Aişe): “Size Kur’an yeter. Orada: Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.’ (Fatır Suresi 18) buyrulmuştur.”[205] (Hz. Ali): “Ben Resulullah’ın şöyle söylediğini işittim: ‘Haberiniz olsun bir fitne çıkacak!’ Ben hemen sordum: “Bundan kurtuluş yolu nedir Ey Allah’ın Resulü?” Buyurdu ki: “Allah’ın Kitabı (na uymak)dır… O, hak ile batılı ayırt eden ölçüdür… Kim akılsızlık edip, O’na inanmaz ve O’nun ile amel etmezse Allah onu helak eder. Kim O’nun dışında hidayet ararsa Allah onu saptırır. O Allah’ın sağlam ipidir. O, hikmetli olan zikirdir, O dosdoğru yoldur…”[206]
[1] Tirmizi, Savm 60; Ebu Davud, Savm 28.
[2] Buhari, Savm 32, Tıbb 11; Müslim, Hacc 87.
[3] Tirmizi, Savm, 24.
[4] Buhari, Büyu 113, 25, Talak, Libas 86, 96; Ebu Davud, Büyu 65, (3483).
[5] Buhari, İcare 18; Müslim, Selam 77 (1577).
[6] Ebu Davud, Savm 32, (2381); Tirmizi, Taharet 64, (87).
[7] Tirmizi, Savm, 24.
[8] İbn Mace (1686).
[9] Buhari, Savm 24, 23; Müslim, Sıyam 62-65, (1106).
[10] Buhari, Savm 24, 23; Müslim, Sıyam 62-65, (1106).
[11] Müslim, Nikâh 41, (1409); Ebu Davud, Menasik 37, (1841); Tirmizi, Hacc 23, (840); Nesai, Hacc 91, (5, 192).
[12] Buhari, Cezau’s-Sayd 12, Megazi 43, Nikâh 30; Müslim, Nikâh 46, (1410); Ebu Davud, Menasik 39, (1844, 1845); Tirmizi, Hacc 24, (842); Nesai, Hacc 90, (1, 191, 192).
[13] Buhari, Vudu 11; Müslim, Taharet 59.
[14] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/564.
[15] Buhari, Vudu 12, 14, Humus 4; Müslim, Taharet 61, 62 (266).
[16] Müslim, Libas 74, (2099); Ebu Davud, Edeb 36, (4865); Tirmizi, Edeb 20, (2767, 2768).
[17] Buhari, Salat 85, İsti’zan 44; Müslim, Libas 75, (2100); Ebu Davud, Edeb 36, (4866); Tirmizi, Edeb 19, (2766); Nesai, Mesacid 28, (2, 50). İmam Malik ilavesi: Muvatta, Kasru’s-Salat 87, (1, 173).
[18] Ebu Davud, Salat 68, 579.
[19] Ebu Davud, Salat, 575; Tirmizi, Salat 49.
[20] Buhari, Ezan 60, 63, 66, Edeb 74; Müslim, Salat 180, (465); Ebu Davud, Salat 68, (599, 600); Tirmizi, Salat 410, (583).
[21] Buhari, Edeb 90; Ebu Davud, Edeb 95, (5010); Tirmizi, Edeb 69, (2847); İbn Mace, Edeb 41, (3755).
[22] Buhari, Edeb, 92; Müslim, Şiir 7, (2257); Ebu Davud, Edeb 95, (5009); Tirmizi, Edeb 71, (2855).
[23] Tirmizi, Edeb 70, (2854).
[24] Ebu Davud, Hatem 5, (4226); Nesai, Zinet 49, (8,175).
[25] Ebu Davud, Hatem 5, (4227,4228).
[26] Ebu Davud, Libas 18, (4064,4209).
[27] Ebu Davud, Libas 11, (4044); Tirmizi, Libas 5, (1725); Müslim, Libas 29, (2078).
[28] Müslim, Fezail 104,105, (2341).
[29] Ebu Davud, Tereccül 17, (4202); Tirmizi, Edeb 56, (2822).
[30] Tirmizi, Tefsir, Vakı’a, (3293).
[31] Ebu Davud, Tereccül 19, (4211); İbn Mace, Libas 34, (3627).
[32] Buhari, Umre 10, Cezau’s-Sayd 16, 17, Megazi, 56, Fedailu’l Kur’an 2; Müslim, Hacc 6, (1180).
[33] Buhari, Gusl 12,24, Nikah 4, 102; Ebu Davud, Taharet 75, (218); Tirmizi, Taharet 106, (140); Nesai, 170, (1, 143).
[34] Ebu Davud, Taharet 86, (219).
[35] Müslim, Hayz 27, (308); Ebu Davud, Taharet 86, (220); Tirmizi, Taharet 107, (141); Nesai, Taharet 107, (1, 142).
[36] Buhari, Libas 67, Enbiya 50; Müslim, Libas 80, (2103).
[37] Buhari, Libas 70, Menakıb 23; Müslim, Fezail 90, (2336); Ebu Davud, Tereccül 10, (4188).
[38] Buhari, Tıbb 3.
[39] Tirmizi, Tıbb 11, (2051).
[40] Buhari, İstiska 21.
[41] Tirmizi, Da’avat 11, (3383).
[42] Ebu Davud, Salat 230, (1105).
[43] Tirmizi, Et’ime 4, (1792); Ebu Davud, Et’ime 32, (3801); Nesai, Sayd 27, (7,200).
[44] Buhari, Zebaih, 29; Müslim, Sayd 12-16 (1932, 1933); Tirmizi, Et’ime 1, (1477, 1478, 1479); Ebu Davud, Et’ime 33, (3802, 3803, 3805).
[45] Tirmizi, Et’ime 4, (1739).
[46] Ebu Davud, Et’ime 35, (3813); İbn Mace, Sayd 9, (3219).
[47] Buhari, Sayd 13; Müslim, Sayd 52, (1952); Tirmizi, Et’ime 22, (1822, 1823); Ebu Davud, Et’ime 35, (3812); Nesai, Sayd 37, (7, 210).
[48] Ebu Davud, Et’ime 25, (3786); Tirmizi, Et’ime 24, (1826); Nesai, Dahaya 44, (7, 240).
[49] Buhari, Zebaih 26, Humus 15, Megazi, 74, 78, Eyman 1, 4, 18, Kefaret 9,10, Tevhid 56; Müslim, Eyman 9, (1649); Nesai, Sayd 33, (7, 206).
[50] Ebu Davud, Et’ime 26, (3790), 33, (3806); Nesai, Sayd 30, (7, 202).
[51] Ebu Davud, Et’ime 26, (3788); Nesai, Sayd 32, (7, 205); Tirmizi, Et’ime 5, (1794).
[52] Ebu Davud, Et’ime 26, (3790), 33, (3806); Nesai, Sayd 30, (7, 202).
[53] Buhari, Sayd 24, 27; Müslim, Sayd 36, (1942); Nesai, Dahaya 33, (7, 231).
[54] Müslim, Selam 144, (2238); Ebu Davud, Edeb 176, (5262).
[55] Müslim, Selam 147 (2240); Ebu Davud, Edeb 175, (5263, 5264); Tirmizi, Ahkam 1, (1482).
[56] Buhari, Bed’ü’l-Halk 14, Cezau’s-Sayd 7; Müslim, Selam 145, (2239); Nesai, Hacc 115, (5, 209).
[57] Tirmizi, Libas 23, (1757), Tıbb 9, (2049); İbn Mace, Tıbb 25, (3497); Ebu Davud, Libas 16, (4061).
[58] Tirmizi, Taharet 8, (12); Nesai, Taharet 25, (1, 26).
[59] Buhari, Vudu 62, 60, 61, Mezalim 27; Müslim, Taharet 73, 74, (273); Ebu Davud, Taharet 12, (23); Tirmizi, Taharet 9, (13).
[60] Ebu Davud, Taharet 64, (166, 167, 168); Nesai, Taharet 102, (1, 86).
[61] Ebu Davud, Taharet 22, (42); İbn Mace, Taharet 20, (327).
[62] Müslim, Eşribe 113, (2024); Tirmizi, Eşribe 11, (1880); Ebu Davud, Eşribe 13, (3717).
[63] Buhari, Hacc 76, Eşribe 16; Müslim, Eşribe 117, (2027); Tirmizi, Eşribe 12, (1883).
[64] Tirmizi, Eşribe 18.
[65] Müslim, Eşribe 116, (2026).
[66] Tirmizi, Eşribe 11, (1881); İbn Mace, Eşribe 25, (3301).
[67] Buhari, Eşribe 24; Müslim, Müsakat 136; Ebu Davud, Eşribe 14; Nesai, Dahaya 44; İbn Mace, Eşribe 20.
[68] Tirmizi, Eşribe 18.
[69] Tirmizi, Menakıb 2, (3614).
[70] Tirmizi, Menakıb 3, (3617).
[71] Müslim, Fedail 150, (2369); Tirmizi, Tefsir, Lem yekun suresi, (2349); Ebu Davud, Sünnet 14, (4672).
[72] Ebu Davud, Sünnet 14, (4668).
[73] Buhari, Enbiya 35, Tefsir, Nisa 26; Müslim, Fezail 166, (2376); Ebu Davud, Sünnet 14, (4669, 4670).
[74] Buhari, Enbiya 44.
[75] Buhari, Husumet 1, Enbiya 34, 35; Müslim, Fezail 160, (2373); Ebu Davud, Sünnet 14, (4671).
[76] Buhari, Enbiya 3, 8, Tefsir, Beni İsrail 5; Müslim, İman 327, (194); Tirmizi, Kıyamet 11, (2436).
[77] Ebu Davud, Sünnet, 12.
[78] Ebu Davud, Edeb 10, (4806).
[79] Müslim, İman 333, (197).
[80] Tirmizi, Menakıb, (3690).
[81] Ebu Davud, Sünnet, 9, (4652).
[82] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/504.
[83] Buhari, Ezan 30; Müslim, Salat 272.
[84] Buhari, Ezan 30, Salat 87, Büyu 49; Müslim, Mesacid 246, (649); Ebu Davud, Salat 49, (669); Tirmizi, Salat 423, (603).
[85] Ebu Davud, Taharet 93, (232).
[86] İbn Mace, Taharet, 92.
[87] Müslim, Hayz 11, (298); Ebu Davud, Taharet 104, (261); Tirmizi, Taharet 101, (134); Nesai, Hayz 18, (1, 192).
[88] Nesai, Hayz 19, (1, 192).
[89] Tirmizi, Kader 9, (2144).
[90] Buhari, Tıbb 54; Müslim, Selam 101, (2220); Ebu Davud, Tıbb 24, (3911-3915).
[91] Buhari, Tıbb 44, 54; Müslim, Selam 113, (2224); Ebu Davud, Tıbb 24, (3916); Tirmizi, Siyer 47, (1615).
[92] Buhari, Tıbb 30, Enbiya 50, Hiyel 13; Müslim, Selam 92, (2218); Tirmizi, Cenaiz 66, (1065).
[93] Buhari, Tıbb 19.
[94] Buhari, Tıbb, 54; Müslim, Selam, 104.
[95] Ebu Davud, Tıbb 24, (3925); Tirmizi, Et’ime 19, (1818); İbn Mace, Tıbb 44, (3542).
[96] Müslim, Selam 126, (2231); İbn Mace, Tıbb 44, (3544).
[97] Buhari, Bed’ü’l-Vahy, Enbiya 21, Tefsir, Alak Tabir 1; Müslim, İman 252, (160); Tirmizi, Menakıb 13, (3636)
[98] Buhari, Bed’ü’l-Vahy, Bed’ül-Halk 6, Tefsir, Müddessir, Tefsir, Alak, Edeh 118; Müslim, İman 257, (161).
[99] Tirmizi, Fedailu’l Kur’an 10, (2897).
[100] Tirmizi, Fedailu’l-Kur’an 10, (2896).
[101] Tirmizi, Sevabu’l-Kur’an 20, (2918).
[102] Ebu Davud, Büyu 37, (3417).
[103] Buhari, İcare 16.
[104] Buhari, Fadlu Leyletü’l-Kadr 3, İ’tikaf 1, 14; Müslim, İ’tikaf 5, (1172); Tirmizi, Savm 71, (790); Nesai, Mesacid 18, (2, 44); Ebu Davud, Sıyam 77, (2462, 2464); İbn Mace, Sıyam 59; (1771).
[105] Buhari, Teheccüd 21, Leyletü’l-Kadr 2; Müslim, Sıyam 205, (1165).
[106] Buhari, Leyletü’l-Kadr 3.
[107] Müslim, Müsafirin 179, (762).
[108] Buhari, Leyletü’l-Kadr 1, 13; Müslim, Sıyam 215, (1165); Ebu Davud, Salat 320, (1382-1383); İbn Mace, Savm, 56. (1766).
[109] Ebu Davud, Salat, 824, (1387).
[110] Buhari, Fadlu Leyletü’l-Kadr 3, İ’tikaf 1, 14; Müslim, İ’tikaf 5, (1172); Tirmizi, Savm 71, (790); Nesai, Mesacid 18, (2, 44); Ebu Davud, Sıyam 77, (2462, 2464); İbnu Mace, Sıyam 59; (1771)
[111] Ebu Davud, Savm 77, (2463); Tirmizi, Savm 79, (803); İbnu Mace, Sıyam 58, (1770).
[112] Buhari, Fadlu Leyleti’l-Kadr 2, 3, İ’tikaf 1, 9, 13; Müslim, Sıyam 213, (1167).
[113] Ebu Davud, Salat, 824, (1387).
[114] Buhari, Şehadat 9, Fezailu’l-Ashab 1, Rikak 7, Eyman 27; Müslim, Fezailu’s-Sahabe, 214, (2535); Tirmizi, Fiten 45, (2222), Şehadat 4, (2303); Ebu Davud, Sünnet 10, (4657); Nesai, Eyman 29, (7, 17, 18).
[115] Tirmizi, Edeb, 81.
[116] Ebu Davud, Melahim 17, (4341); Tirmizi, Tefsir, Maide, (3060); İbn Mace, Fiten 21, (4014).
[117] Buhari, Zekat 11; Nesai, Zekat 59, (5, 66, 67).
[118] Müslim, Fezailü’s-Sahabe 101, (2452).
[119] Buhari, Cenaiz 41, 46, Megazi 44; Müslim, Cenaiz 30, (935); Ebu Davud, Cenaiz 25, (3122); Nesai, Cenaiz 14, (4,15).
[120] Müslim, Cenaiz 10, (922).
[121] Buhari, Cenaiz 44; Müslim, Fezail 62, (2315); Ebu Davud, Cenaiz 28, (3126).
[122] Nesai, Cenaiz 16, (4,19).
[123] Tirmizi, Cenaiz 14, (989); Ebu Davud, Cenaiz 40, (3163); İbn Mace, Cenaiz 7, (1456).
[124] Müslim, Fiten 138, (2953).
[125] Tirmizi, Fiten 43, (2219); Ebu Davud, Melahim 16 (4333, 4334, 4335).
[126] Buhari, Fiten 24; Müslim, Fiten 29, (2894); Ebu Davud, Melahim 13, (4313, 4314); Tirmizi, Cennet 26, (2572, 2573).
[127] Müslim, İmaret 3, (1819).
[128] Buhari, Ahkam 51; Müslim, İmaret 5-9 (1821); Tirmizi, Fiten 46, (2224); Ebu Davud Medhi 1, (4279), 4280).
[129] Tirmizi, Menakıb, (3932).
[130] Ebu Davud, Sünnet 9 (4648, 4647); Tirmizi, Fiten, 48 (2227).
[131] Ebu Davud, Fiten, (4264); Müslim, İmaret 6.
[132] Buhari, Fezailu’l-Kur’an 1, İ’tisam 1; Müslim, İman 239, (152).
[133] Buhari, Menakıb 27, Menakıbu’l-Ensar 36, Tefsir, Ihterebetu’s-Sa’a 36; Müslim, Münafıkun 44, (2800); Tirmizi, Tefsir, Kamer, (3281, 3283).
[134] Buhari, Menakıb 25; Tirmizi, Menakıb 14, (3637); Nesai, Taharet 61, (1, 60).
[135] Buhari, Cihad, 47; Nikâh, 18; Tıp, 43,54; Müslim, Selam, 115; İbn Mace, Nikâh, 55; Tirmizi, Edeb, 58.
[136] Buhari, Cihad 47, Nikâh 17; Müslim, Selam 119, (2226).
[137] Tirmizi, Edeb 58; İbn Mace, Nikâh 55.
[138] Tirmizi, Zekât 27.
[139] İbn Mace, Zekât 3.
[140] Müslim, İman 1, (8); Nesâî, İman 6, (8, 101); Ebu Dâvud, Sünnet 17, (4695); Tirmizî, İman 4, (2613).
[141] Buhari, Kitabü’l-İman, 38.
[142] Buhari, Ezan 1; Müslim, Salat 1, (377); Tirmizi, Salat 139, (190); Nesai, Ezan 1, (2, 2-3).
[143] Buhari, Ezan 2, 3, Enbiya 50; Müslim, Salat 3, (378); Ebu Davud, Salat 29, (508); Tirmizi, Salat 141, (193); Nesai, Ezan 2, (2, 3).
[144] Ebu Davud, Salat 28,30, (499,512); Tirmizi, Salat 139, (189).
[145] Müslim, Hayz 125, (376); Ebu Davud, Taharet 80, (200); Tirmizi, Taharet 58, (78).
[146] Ebu Davud, Taharet 80, (203).
[147] Tirmizi, Taharet 57, (77); Ebu Davud, Taharet 80, (202); Nesai, Ezan 41 (2, 30).
[148] Ebu Davud, Taharet 51, (135); Nesai, Taharet 105, (1, 88).
[149] Buhari, Vudu 23; Ebu Davud, Taharet 50 (121,123).
[150] Buhari, Vudu 22; Ebu Davud, Taharet 53, (1, 38); Nesai, Taharet 84, 85, (1, 73, 74).
[151] Müslim, Cum’a 67-69; Ebu Davud, Salat 238; Tirmizi, Cum’a 24; Nesai, Cum’a 42; İbn Mace, İkamet 95.
[152] Müslim, Cum’a 71; Buhari, Cum’a 39; Nesai, İmamet 64; Cum’a 43.
[153] Müslim, Cum’a 73.
[154] Buhari, Teheccüd 29, 34; Müslim, Müsafirin 104; Tirmizi, Salât 189, 199, 205; Nesai, Kıyâmü’l-leyl 66; İbn Mace, İkamet 100.
[155] Buhari, Teheccüd 34; Ebu Davud, Tatavvu 1; Nesai, Kıyâmü’l-leyl 56.
[156] Tirmizi, Salât 200; İbn Mace, İkamet 106.
[157] Ebu Davud, Tatavvu 7; Tirmizi, Salât 200; Nesai, Kıyâmü’l-leyl 67; İbn Mace, İkamet 108.
[158] Müslim, Müsafirin 105; Ebu Davud, Tatavvu 1.
[159] Tirmizi, Mevakit 201, Cum’a 66; Nesai, İmamet 5; İbn Mace, İkamet 109.
[160] Ebu Davud, Tatavvu 8.
[161] Buhari, Teheccüd 35, İ’tisam 27; Ebu Davud, Tatavvu 11; İbn Mace, İkamet 110.
[162] Müslim, Müsafirin 302; Ebu Davud, Tatavvu 11.
[163] Müslim, Müsafirin 99; Ebu Davud, Tatavvu 3; Nesai, İftitah 38.
[164] Müslim, Müsafirin 98; Ebu Davud, Tatavvu 3; Nesai, İftitah 39; İbn Mace, İkamet 102.
[165] Tirmizi, Mevakit 191; Nesai, İftitah 68; İbn Mace, İkamet 102.
[166] Tirmizi, Savm 37; Ebu Davud, Savm 13.
[167] Tirmizi, Savm 5; Nesai, Sıyam 13.
[168] Buhari, Savm 5, 14; Müslim, Sıyam 21; Ebu Davud, Savm 7, 11; Tirmizi, Savm 2, 4, 38; Nesai, Sıyam 13, 31, 32, 38; İbn Mace, Sıyam 5.
[169] Buhari, Savm 52; Müslim, Sıyam 177; İbn Mace, Sıyam 30.
[170] Buhari, Savm 53; Müslim, Savm 178 (1157); Nesai, Savm 70, (4, 199).
[171] Buhari, Savm 36; Müslim, Sıyam 92, (1115); Ebu Davud, Savm 43, (2407); Nesai, Savm 48, (4, 176).
[172] Buhari, Savm 35; Müslim, Savm 108, (1122); Ebu Davud, Savm 44, (2409).
[173] Buhari, Savm 33, 43, 44, 45; Talak 24; Müslim, Sıyam 52-54; Ebu Davud, Savm 19.
[174] Buhari, Salat 90, İlm 18, Ezan 161, Cezau’s-Sayd 25; Müslim, Salat 254, (504); Ebu Davud, Salat 110, 113 (703, 704, 715, 716, 717); Tirmizi, Salat 252, (337); Nesai, Kıble 7, (2, 64, 65).
[175] Müslim, Salat 265, (510); Ebu Davud, Salat 110, (702); Tirmizi, Salat 253, (338); Nesai, Kıble 7, (2, 63); İbn Mace, İkametu’s-Salat 38, (952).
[176] Ebu Davud, Salat 114, (718); Nesai, Kıble 7, (2, 65).
[177] Buhari, Salat 22, 99, 102, 103, 104, 105, 108, Amel fi’s-Salat 10, Vitr 3, İsti’zan 37; Müslim, Salat 267, (512).
[178] Tirmizi, Cihad 9, (1679); Ebu Davud, Cihad 76, (2592).
[179] Tirmizi, Cihad 10, (1681).
[180] Ebu Davud, Cihad 76, (2591); Tirmizi, Cihad 10, (1680).
[181] Ebu Davud, Cihad 76, (2593).
[182] Müslim, Cenaiz 58, (947); Tirmizi, Cenaiz 40, (1029); Nesai, Cenaiz 78, (4, 75).
[183] Müslim, Cenaiz 59, (948); Ebu Davud, Cenaiz 46, (3170).
[184] Ebu Davud, Cenaiz 43, (3166); Tirmizi, Cenaiz 40, (1028).
[185] Buhari, Cenaiz 86, Şehadet 6; Müslim, Cenaiz 60; Ebu Davud, Cenaiz 76; Tirmizi, Cenaiz 63; Nesai, Cenaiz 50; İbn Mace, Cenaiz 20, Zühd 25.
[186] Buhari, Cenaiz 86; Şehadet 6; Nesai, Cenaiz 50.
[187] Buhari, Cihad 1; Müslim, İmare 110; Tirmizi, Fezailü’l-cihad 1; Nesai, Cihad 17.
[188] Buhari, İman 18, Hac 4, Tevhid 47; Müslim, İman 135; Tirmizi, Fezailü’l–cihad 22; Nesai, Hac 4, Cihad 17.
[189] Buhari, Mevakit 5, Cihad 1, Edeb 1, Tevhid 48; Müslim, İman 137-139; Tirmizi, Salat 14, Birr 2; Nesai, Mevakit 51.
[190] Buhari, İman 6, 20; İsti’zan 9, 19; Müslim, İman 63; Nesai,İman 12; İbn Mace, Et’ime 1.
[191] Tirmizi, Kıraat 4, (2949).
[192] Buhari, Mevakit 5; Müslim, İman 137, (85); Ebu Davud, Salat 9, (426); Tirmizi, Salat 127, (170).
[193] Ebu Davud, Salat 313, (1325).
[194] Buhari, Teheccüd 7, Rikak 18; Müslim, Müsafirin 131, (741); Ebu Davud, Salat 312, (1317); Nesai, Kıyamu’l-Leyl 8, (3, 208).
[195] Buhari, Cihad 6, 73, Bed’ü’l-halk 8, Rikak 2; Müslim, İmare 113-114; Tirmizi, Fezâilü’l-cihad 17, 25, Tefsiru sure (3) 22; İbn Mace, Zühd 39.
[196] Ebu Davud, Cihad 152.
[197] Ebu Davud, Fiten, (4277).
[198] Tirmizi, Sıfatu’l-Kıyame 13, (2439); İbn Mace, Zühd 34, (4286).
[199] Tirmizi, İman 18, (2643).
[200] Müslim, Hac 147 (890); Ebu Davud, Menasik 57 (1905); İbn Mace, Menasik 84 (3074).
[201] İmam Malik, Muvatta, Kader 3, (2, 899).
[202] Tirmizi, Menakıb 77, (3790); Müslim, Fezailu’s-Sahabe 37, (2408).
[203] Buhari, Vesaya 1, Megazi 83, Fezailu’l-Kur’an 18; Müslim, Vasiyet 16, (1634); Tirmizi, Vesaya 4, (2120); Nesai, 2 (6, 240).
[204] Buhari, Megazi 83, İlm 39, Cihad 176, Cizye 6, İ’tisam 26; Müslim, Vasiyye 22, (1637).
[205] Buhari, Cenaiz 33; Müslim, Cenaiz 22, (928); Nesai, Cenaiz 15, (4, 18, 19).
[206] Tirmizi, Sevabu’l-Kur’an 14, (2908).