Dinde Baskı ve Zorlama Var Mıdır?
Hadislerde dinini değiştirenin kanının helal olduğu, öldürülmesi gerektiği söylenir.[1] Yine örneğin bir hadis rivayeti:
“Resulullah buyurdular ki: Yedi yaşına geldi mi çocuğa namazı emredin, on yaşına geldi mi kılmadığı takdirde dövün.”[2]
şeklindedir. Ancak Kur’an:
“Dinde baskı, zorlama yoktur…”
(Bakara Suresi 256)
der ve öte taraftan yine peygamberimize:
“Sen onların üstüne bir zorba değilsin. O halde, benim tehdidimden korkanlara Kur’an ile öğüt ver.”
(Kaf Suresi 45)
şeklinde uyarıda bulunur. Bu türden ayetlerin Müslüman ailede doğan ya da Müslüman olmuş kişiler için değil, Müslüman olmayanlar için olduğu iddia edilir. Oysa ayetlerde bu iddiayı destekleyecek en ufak bir delil ve vurgu bulunmaz. Bu türden iddialar, ayetlerin anlamlarını saptırmanın, daraltmanın ya da keyfi şekilde anlamanın bir sonucudur.
Başka bir rivayette de peygamberimize öyle bir iftirada bulunulmuştur ki söz konusu bu iftiranın, Kur’an’ın bize tanıttığı Hz. Muhammed’in yapacağı ya da yapmak isteyeceği en son şeylerden biri olduğunu anlamak zor değildir. Söz konusu rivayet şu şekildedir:
“Resulullah şöyle buyurdu: “Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederek söylüyorum, içimden öyle geçiyor ki, odun toplamayı emredeyim, odun yığılsın. Sonra namazı emredeyim, ezan okunsun. Daha sonra bir adama cemaate imam olmasını emredeyim. En sonunda cemaate gelmeyen adamlara gidip onlar içindeyken evlerini yakayım.”[3]
Şimdi bu rivayetleri peygamberimize isnat edenlere sormak gerekir: Allah’ın apaçık ayetlerine ve âlemlere rahmet olarak gönderilmesine rağmen, peygamberimizin cemaatle namaza gelmeyenleri evlerinde yakmak istemiş olacağına inanılabilir mi? Kur’an’a göre gönderilen elçiler insanlar üzerinde baskı ve zorbalık yapmak için değil sadece Allah’ın ayetlerini hatırlatarak uyarıda bulunmak ve doğru yolda olmaya çabalayanları müjdelemek için görevlendirilirler:
“Biz elçileri sadece müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz…”
(Kehf Suresi 56).
“Yüz çevirirlerse Biz seni onlar üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen, tebliğden başkası değildir.”
(Şura Suresi 48).
Allah’ın emrettiği şey namazın kılınmasıdır. Cuma namazı dışında, kişinin namazını nerede kılacağı, kendi tercihine bırakılmıştır. Mescide gitmeye ve cemaatle bir arada olmaya özendirmek için bu türlü temelsiz iddialarda bulunmak Allah’a ve resulüne iftira etmek demektir. Kişi namazını nerede daha huşu içinde kılabiliyorsa orada kılar. Ancak maalesef rivayetlerde cemaate katılmadan evinde namaz kılan kişi sapkın olarak gösterilmiş hatta cemaatle namaza gelmeyenlerin iki kişi zoruyla namaza getirilerek safa durdurulduğu söylenmiştir:
“Yarın Allah’a Müslüman olarak kavuşmak isteyen kimse, şu namazlara ezan okunan yerde devam etsin. Şüphesiz ki Allah Teâlâ sizin peygamberinize hidayet yollarını açıklamıştır. Bu namazlar da hidayet yollarındandır. Şayet siz de cemaati terk edip namazı evinde kılan şu adam gibi namazları evinizde kılacak olursanız, peygamberinizin sünnetini terk etmiş olursunuz. Peygamberinizin sünnetini terk ederseniz sapıklığa düşmüş olursunuz. Vallahi ben, nifakı bilinen bir münafıktan başka namazdan geri kalanımız olmadığını görmüşümdür. Allah’a yemin ederim ki, bir adam iki kişi arasında sallanarak namaza getirilir ve safa durdurulurdu.”[4]
Yine Allah’ın apaçık ayetlerine ve Kur’an’da ancak nefsi müdafaa söz konusu ise savaşılabileceği gerçeğine rağmen peygamberimizin şöyle söylediği iddia edilmiştir:
“Ben, insanlarla Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şehadet edip, namazı tastamam kılıp, zekâtı hakkıyla verinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bunları yaptıkları zaman kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar.”[5]
Yine başka bir rivayette namazı terk edenin kâfir olacağını söylediği iddia edilmiştir:
“Resulullah buyurdular ki: Kâfirlerle aramızı ayıran fark, kılmayı taahhüt ettiğimiz namazdır. Kim namazı terk ederse kâfir olur.”[6]
İşte bu tür rivayetleri delil gösteren mezheplere göre namaz kılmamakta ısrar edenin dövülmesi ve öldürülmesi yönünde fetvalar verilmiştir. Örneğin Hanefi mezhebindeki yaygın görüşe göre namaz kılmakta gevşeklik gösteren ya da kılmamakta ısrar eden kişinin dövüleceğine, Maliki, Şafii ve Hanbeli mezheplerindeki yaygın görüşe göre ise kılmamakta ısrar eden kişinin dinden çıkıp mürtet olduğuna ve öldürülmesi gerektiğine hükmedilmiştir.
Peygamberimizin bu türden şeyler söylediğini ve mezheplerin ortaya koymuş oldukları hükümleri haklı çıkartacak bir uygulamasının olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Çünkü Allah’ın Resulü, resulü olduğu Rabbinin ayetleri ile çelişmez, o ayetlere aykırı davranmaz, o ayetlere uygun olmayacak sözler söylemez. Peygamberimizin bu konuda nasıl davranmış olacağı çok açıktır:
“Eğer seninle çekişip tartışırlarsa de ki: ‘Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi Allah’a teslim ettim.’ Ve kitap verilenlerle (Ehli Kitap) ümmilere (Kitap bilgisi olmayanlar) de ki: ‘Siz de teslim oldunuz mu?’ Eğer teslim oldularsa gerçekten doğru yolu bulmuşlardır. Fakat yüz çevirdilerse artık sana düşen yalnızca tebliğ etmektir. Allah, kulları hakkıyla görendir.”
(Ali İmran Suresi 20).
Yine Kur’an açık bir şekilde şöyle söyler peygamberimize:
“Artık sen, öğüt verip hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici, bir hatırlatıcısın. Sen onları (inanmaya) zorlayamazsın.”
(Gaşiye Suresi 21-22).
“Bunlar, apaçık olan Kitab’ın ayetleridir. Onlar inanan olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin (öyle mi?)”
(Şuara Suresi 2-3).
“…O halde tebliğ etmek sana, hesap sormak bize düşer.”
(Rad Suresi 40).
“Yüz çevirirlerse Biz seni onlar üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen, tebliğden başkası değildir.”
(Şura Suresi 48).
Peygamberlerin ve inananların görevi Allah’ın ayetlerini en güzel şekilde hayatlarına yansıtarak örnek olmak ve insanları Allah’ın ayetlerine davet ederek onlara iyi ve güzel olanı hatırlatmaktır. Bunun dışında inanması ya da dini gereklilikleri yerine getirmesi noktasında kimse zorlanamaz. Buna kişinin en yakınları da dâhildir.
“Şüphesiz ki sen sevdiğin herkesi doğru yola yöneltemezsin. Fakat Allah (isteyenin) doğru yola yönelmesini diler. Zira O kimin doğru yola girmek istediğini çok iyi bilir.”
(Kasas Suresi 56).
[1] Buhari, Diyat 6; Müslim, Kasame 25, (1676); Ebu Davud, Hudud 1, (4352); Tirmizi, Diyat 10, (1402); Nesai, Tahrim 5, (7, 90, 91), Kasame 5, (8, 13).
[2] Ebu Davud, Salat 26, (494); Tirmizi, Salat 299, (407).
[3] Buhari, Ahkam 52, Ezan 29; Müslim, Mesacid 251-254; Tirmizi, Salat 48; Nesai, İmamet 49.
[4] Müslim, Mesacid 256, 257; Ebu Davud, Salat 46; Nesai, İmamet 50; İbn Mace, Mesacid 14.
[5] Buhari, İman 17, 28, Salat 28, Zekat 1, İ’tisâm 2, 28; Müslim, İman 32-36; Ebu Davud, Cihad 95; Tirmizi, Tefsîru sure (88); Nesai, Zekat 3; İbn Mace, Fiten 1-3.
[6] Tirmizi, İman 9, (2623); Nesai, Salat 8, (1, 231, 232); İbn Mace, Salat 77, (1079).