Aslında Herkes Din Görüşünde Akılcılığa Başvuruyor

Aslında Herkes Din Görüşünde Akılcılığa Başvuruyor

Aslında herkes din görüşünde akılcılığa başvuruyor.

Birçok müslüman bireysel bir din anlayışını sakıncalı buluyor ve buna cevaben din adına konuşabilmek için şu şu ilimlere vakıf olmalısın veya şu şu hocaya/alime//tefsire başvurmalısın diyorlar.

Kendi dini görüşlerini de belli bir hocadan, alimden veya tefsirden öğrenmektedirler. Fakat bu kişiler o hocaların, alimlerin veya tefsirlerin doğruluğunu ölçecek ilme vakıf değiller. Yani kendileri ilim olmaksızın ilim gerektiren şeylerin peşinden gitmelerine rağmen başkaları için ”ilmin olmadan din hakkında konuşma” diyorlar. Mesela bu kişiler neden selefi akımının öncülerinden olan Şeyh Albani’nin peşinden değil de mesela imam ebu Hanefinin peşinden gidiyorlar? Aslında bu iki şahısın da doğruluğunu ölçeçek bir ilme vakıf değiller. Yine de birini tercih ediyorlar. Bunu yaparken de genelde devreye aklını sokuyorlar. Farkında olmasalar da, ona bir isim vermeseler de akılcılığa başvuruyorlar. Tabi çevresini körü körüne takip edenler müstesna. Körü körüne çevresindeki din anlayışını takip edenler zaten hatalı. Çünkü Kuran’da Allah ”ya atalarınız doğruyu bulmamış kimseler idiyseler?” diyor.

Bilinçli şekilde islam görüşünü seçenler peki bunu neye göre yapıyor? Burada büyük bir tutarsızlık var. Eğer bu sorunun cevab samimiyetse bunun doğru yolda olma göstergesi olmadığı açık. Zira bir kişi samimi olmasına rağmen hatalı olabilir. Aslında sorunun cevabı ortada. Herkes kendisine hitap edeni seçiyor. Seçim ise bildiğin akıl ile yapılıyor. Yani temelinde islam görüşünü herkes aklıyla şekillendiriyor. O halde bireysel olarak aklını kullanarak dinini araştırma düşüncesi neden bu kadar rahatsız ediyor? Halbuki bu çok daha güvenli bir metoddur. Çünkü sadece başlangıçta akıl devreye sokulmuyor. Sürekli akıl ile değerlendiğrme ve muhakeme yapılıyor.

Birçok müslüman da bu ”soruna” şöyle bir kulp bulmuş: Eğer uyduğum kişilerin hatası varsa günahı onlara ait.

Bu düşünce kesinlikle islama ters bir düşüncedir. Allah’u teala kimsenin günahının başkasına yüklenmeyeceğini söyler. Herkesin sorumluluğu vardır. Allah ahzab suresinin 67. ayetinde bu tarz düşüncelere sahip olanların serzenişlerini şu şekilde aktarır: ”Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar, derler.”

Bu tabi ki de bir kişiye uyamazsın demek değil. Çünkü güvenilir kişilere uyulabilceği yine Kuran’dan anlaşılmaktadır. Fakat uyduğun kişiye en azından aklını kullanarak uymak zorundasın. Herkes seçimlerinden dolayı hesaba seçilecek. Cehennemlikler Kuran’ın da aktardığı gibi ”aklımızı kullansaydık bu alevli cehennem ateşinde bulunmazdık” diyecekler.

Bireysel bir din anlayışı hakkında çok yanlış bilinen şeyler de var. Biraz da bunlardan bahsetmek istiyorum.

1.) Akılcı/bireysel bir din anlayışı nefse uyan bir din anlayışı demek değil. Nefsine göre din icat edenler zaten akıllarına uymadıkları için bunu yapıyorlar. Aklını kullanan herkes önce Allah’ın ne demek istediğini anlamaya çalışır. Hayatına göre dini yaşamak yerine dinine göre hayatı yaşamayı tercih eder. Yani hiçbir şey vahyin önüne geçemez.

2.) Akılcı/bireysel bir din anlayışı baştan savma bir din anlayışı demek değildir. İki meal okumakla kendilerini alim gören kişiler var elbette. Fakat her bireysel şekilde dinini araştıran böyle mi veya böyle mi olmak zorunda? Aklını kullanan adam mesela Kuran’ın orijinal metninin anlamı en doğru yansıttığının farkında olduğu için sadece iki meal okumanın yetersizliğinin farkında olur.

3.) Akılcı/bireysel bir din anlayışı ”kaynaklardan istifade etmeden elde edilen” bir din anlayışı demek değildir. Bireysel olarak dinini araştıran tefsirlere de başvurur meallere de. Bu kişi bolca araştırma yapabilir. Diğerlerinden farkı ise beşerin sınırlarına bağlı kalmamamasıdır. Her alimin hatalar yapabilceğinin farkındadır. Akılcı/bireysel bir din anlayışına sahip bir kişi mezheplere bağlı kalmadan mezheplerden bile istifade edebilir. Uzmanı olmadığını düşündüğü her alanda başka güvenilir kaynaklara başvurabilir.

4.) Akılcı/bireysel bir din anlayışına sahip bir kişi selefi veya vehhabi değildir. Zira onların birçoğunun da ”hocaları” vardır. Hem olmayanlar ise ”sahabenin dini” diye inandıkları şeye uyarlar. Bunu yaparken de zerre kadar akla başvurmazlar.

Din oyuncak değil ama dinini kendi öğrenmek isteyenlere de öcü gibi bakmayalım. Eğer dinde aracı şart olsaydı bunu Allah açıkca dile getirirdi. Allah birçok ayette doğrudan tüm müslümanlara hitap ediyor. Peki neden sadece ilim sahiplerine hitap etmiyor? Bazıları bize vakıf olunması gereken ilimlerin öyle uzun bir listesini veriyor ki tüm onlara vakıf olmak neredeyse bir kişinin ömrüne bedel. Yani adam bu zihniyete göre belki neyin doğru olduğunu anlamadan vefat edecek. Allah’ın gönderdiği dini neden zorlaştırıyoruz? Allah bu kadar zor bir din göndermiş olabilir mi?

5.) Hayatını islama göre yaşamak her konuya hakim olmayı gerektirmez. Mesela miras konusunu çok iyi bilmek gerekiyor diye bir şart yok. Adam miras konusu gerektiğinde bunu detaylıca araştırmaya başlayabilir. Tabi bu Allah’ın mesajını okumuş olmak gerekmiyor demek değil.

Umarım faydalı bir yazı olmuştur. Hiçbir art niyetim yok. Şu an sahip olduğu görüşün en doğru görüş olduğunu düşünün görüşüne sahip olmaya devam etsin. Ama bir gün Allah’a hesap vereceğini de unutmasın.

”Bize doğru yolu göster. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!” (Fatiha suresi 6-7)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir