Peygamberimizin Ümmetine Miras Olarak Bıraktığı Şey Nedir?
Peygamberimizin vefatından önce toplu halde insanlara hitap ettiği rivayet edilmektedir. Bunlardan en meşhur olanı on binlerce kişinin tanıklık ettiği kabul edilen veda hutbesidir. Bu kadar kişinin tanıklık ettiği iddia edilmesine rağmen söz konusu rivayet en kilit noktasında iki farklı vasiyet ile gelmektedir. Bunlardan biri Kur’an’a da uygun bir şekilde şöyle gelmiştir:
“…Size, sıkıca sarıldığınız sürece asla sapıtmayacağınız bir şey bırakıyorum: Allah’ın Kitabı.”[1]
Söz konusu rivayet Müslim, Ebu Davud ve İbn Mace gibi Kütüb-i Sitte kaynaklarında yer almaktadır.
Kütüb-i Sitte kaynakları arasında yer almamasına rağmen meşhur olan ve esas alınan diğer rivayet ise şu şekilde gelmiştir:
“Sıkı sarıldığınız takdirde asla yolunuzu sapıtmayacağınız iki şey bıraktım size: Allah’ın kitabı ve Resulü’nün sünneti.”[2]
Bu rivayet İmam Malik’in Muvatta’sında geçmektedir. Buna rağmen bu rivayet bu konuda bilinen en meşhur rivayet olmuştur. Sebebi ise açıktır. Belli ki geleneksel din algısı açısından güvenilir kabul edilen hadis kitaplarında geçmesine rağmen peygamberimizin ümmetine miras olarak sadece Kur’an’ı bırakması kimsenin işine gelmediği için bu rivayeti içlerine sindirememişler.
Bir diğer rivayet ise peygamberimizin veda haccını yaptıktan sonra Medine yolunda konakladıkları yerde:
“Size, uyduğunuz takdirde benden sonra asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum. Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür. Bu, Allah’ın Kitabı’dır. Semadan arza uzatılmış bir ip durumundadır. (Diğeri de) kendi neslim, Ehl-i Beytim’dir.”[3]
dediği şeklindedir. Birini Ehli Sünnet, diğerini Şia almış ama her ne hikmetse sadece Allah’ın Kitabı’nı bıraktığını ifade ettiği rivayet çoğu kişinin işine gelmemiş ve o rivayet ortada kalmıştır.
“Dinin tek kaynağı Kur’an’dır ve peygamberimiz sadece Kur’an’a uymuş ve onunla amel etmiştir.” denildiğinde buna itiraz ederek hadis rivayetleri olmadan Kur’an’ın yetersiz kalacağını iddia eden ve güvenilir kabul ettikleri hadis kitaplarında yer almasına rağmen “…Size, sıkıca sarıldığınız sürece asla sapıtmayacağınız bir şey bırakıyorum: Allah’ın Kitabı.” rivayetini değil de Kütüb-i Sitte içinde yer almayan “Allah’ın kitabı ve Resulü’nün sünneti.” rivayetini esas alanların bu çelişkilerini açıklığa kavuşturmaları gerekir.
Buhari ve Müslim’de geçen başka bir rivayette peygamberimizin miras olarak Kur’an’ı bıraktığının ifade edilmesi de sadece Allah’ın Kitabı’nı bıraktığını ifade eden rivayeti desteklemektedir:
“İbnu Ebi Evfa’ya: ‘Resulullah vasiyette bulundu mu?’ diye sordum. ‘Hayır’ dedi. Ben tekrar: ‘Öyleyse, kendi vasiyette bulunmaksızın halka nasıl vasiyeti farz kılar veya emreder?’ dedim. ‘Kitabullah’ı vasiyet etti!’ diye cevap verdi.”[4]
Geleneksel algı açısından Kur’an’dan sonra en güvenilir iki kitap olarak kabul edilen Buhari ve Müslim’de yer alan ve Kur’an’a da uygun olan bu iki rivayete rağmen Muvatta’da yer alan ‘Kitap ve Sünnet’ mirası iddiasının esas alınması geleneksel din anlayışının kendi içindeki çelişkisini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Hadis rivayetlerini Kur’an gibi dinin kaynağı kabul edenler açısından sırf bu iki rivayet bile Kur’an dışında bir kaynağın dini açıdan esas alınamayacağını göstermektedir.
Kur’an’ın din adına yeterli olmadığını iddia edenlerin, güvenilir kabul ettikleri kaynaklarda geçen peygamberimizin en yakınındakilerin, Kur’an’ın yeterli olduğuna dair sözlerini de açıklığa kavuşturmaları gerekir:
(Hz. Ömer): “…Yanınızda Kur’an var, Allah’ın Kitabı sizlere yeterlidir.”[5]
(Hz. Aişe): “Size Kur’an yeter. Orada: Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.’ (Fatır Suresi 18) buyrulmuştur.”[6]
(Hz. Ali): “Ben Resulullah’ın şöyle söylediğini işittim: ‘Haberiniz olsun bir fitne çıkacak!’ Ben hemen sordum: “Bundan kurtuluş yolu nedir Ey Allah’ın Resulü?” Buyurdu ki: “Allah’ın Kitabı (na uymak)dır… O, hak ile batılı ayırt eden ölçüdür… Kim akılsızlık edip, O’na inanmaz ve O’nun ile amel etmezse Allah onu helak eder. Kim O’nun dışında hidayet ararsa Allah onu saptırır. O Allah’ın sağlam ipidir. O, hikmetli olan zikirdir, O dosdoğru yoldur…”[7]
[1] Müslim, Hac 147 (890); Ebu Davud, Menasik 57 (1905); İbn Mace, Menasik 84 (3074).
[2] İmam Malik, Muvatta, Kader 3, (2, 899).
[3] Tirmizi, Menakıb 77, (3790); Müslim, Fezailu’s-Sahabe 37, (2408).
[4] Buhari, Vesaya 1, Megazi 83, Fezailu’l-Kur’an 18; Müslim, Vasiyet 16, (1634); Tirmizi, Vesaya 4, (2120); Nesai, 2 (6, 240).
[5] Buhari, Megazi 83, İlm 39, Cihad 176, Cizye 6, İ’tisam 26; Müslim, Vasiyye 22, (1637).
[6] Buhari, Cenaiz 33; Müslim, Cenaiz 22, (928); Nesai, Cenaiz 15, (4, 18, 19).
[7] Tirmizi, Sevabu’l-Kur’an 14, (2908).